Ermiş'in yazısı şöyle:Yurt dışı gezi ve planlarımızı birkaç aşamalı gerçekleştirmeyi önceliyoruz. Mesela 1-10 Eylül 2024 tarihlerindeki Yunanistan gezimiz de 4 bölgeden oluşuyordu ve mutlaka birinde “atayurt görülecekti” zannımca! Balkan Türklüğünün azınlık olarak kırsal alanlarda devam etmesine rağmen Türk’ün adının, gelenek ve göreneklerinin yaşandığı ve yaşatıldığı köyleri gezmiştik. Eşim Gamze Hanım ile bu eksendeki anlayışımız diğer ülke toprakları için de geçerli oluyor. 30 Kasım -7 Aralık 2024 tarihlerine rastlayan İsviçre, Almanya, Lüksemburg ve Fransa gezimizi 8 günlük olabildi. Köklü bir tarihe sahip olan bir coğrafyayı elbette tam tanıyabilmek için yıllarca yaşamak gerekir diye düşünüyorum. Böyle bir durum olamayacağına göre, Türkiye’deki yani ülkemizdeki yaşantımızdan ayırabileceğimiz bir iki haftalık sürelerde bu imkanları olabildiğince en iyi seviyelerde değerlendirmek en doğru olan seçenektir…Ayrıca söylemek gerekir ki, bu tarz geziler ister yurt içi ister yurt dışı olsun, hayatınızda bir yer edinen ve sizler için önem taşıyan şahsiyetler varsa, görmeden geçilmiyor uğramadan olmuyor! Hayat bu ya; insan doğuyor, büyüyor, yaşlanıyor ve ilahi gerçek şüphesiz tecelli ediyor. Muradımız ve dileğimiz hayırlı bir ömür ve beraberinde sıralı nefes teslimi! Lafı çok fazla uzattım biliyorum ama bu meselelere bakış açımı dile getirmem gerekiyor.Yoksa “aman banane” demek en kolayı, en zoru ise saygıyı, sevgiyi, vefayı her daim koruyup sürdürebilmek. Yüreğinde bir parça “hasret ve özlem” ya da “aile kültürü” olan varsa, ne demek istediklerimi iyi anlayacaktır. Nice bayramlar yaşadık birlik ve beraberlik içerisinde, şimdi de nice bayramlar yaşıyoruz “hasret ve özlem” içinde! Atalarımız, büyüklerimiz, dostlarımız dahası sevdiklerimiz birer birer göç ediyor aramızdan ebedi aileme… Ne yapmak lazım? Görmek, hasbihal etmek, hasret gidermek ve anılara yenilerini eklemek lazım. Öyle yaptık. İsviçre, Almanya, Fransa ve Lüksemburg gezilerimiz esnasında akraba ve dostlarımıza uğradık, misafir olduk, gülüştük, halleştik. İlk durağımız çocukluk arkadaşım, Almanya’nın Freiburg şehrinde 4 yıldır yaşayan Mehmet Ali Can ve kıymetli eşi Duygu Can’a oldu. Son derece verimli bir zaman geçirdik. Evlatları Mert Uras ve oğlum Emir Batur’un yaramazlıkları görülmeye değerdi. Çocuk işte, binbir enerji. Yetişebilene aşk olsun :)
Sonrasında; yaklaşık 20 yıldır Fransa Metz’de yaşayan halaoğlu yani kuzenim Hüseyin Mayuk ve kıymetli eşleri Bahar Mayuk ailesini ziyaret ettik. (Gitmeden önce Aslıhan Halam’ı aradım. ‘Gidin yavruuum, gidin anaaam. Çoluk çocuk birbirini tanısın’ deyiverdi. Giderken elbasma-bişi de götürecektim de abartmayayım dedim).Hüseyin ve Seyfullah ağabeylerin yanında çocuğumuz geçti. Halalar bize, biz onlara düşkünüz. Allah hepsine, tüm eniştelerimize hayırlı ömürler versin. Kaybettiklerimizi de cennetiyle mükafatlandırsın. Bu vesileyle çocuklarımız da birbirlerini hatırlayacak yaşta bir kez daha tanımış oldular. Oğlum Emir Batur, Damla ablası, Metehan, Aras ve Metin abileriyle kısa da olsa görüştüler.
Akabinde rahmetli amcam Bahri Ermiş’in en büyük oğlu Paşa Amcam, değerli eşi yengem Fadime Ermiş ve ailesine konuk olduk. Misafirlikler, bizim gibi aile kültürüne önem veren bireyler arasında önemlidir. Her ne kadar son 6-7 yıldır kendimi bu konuda eleştirsem de, hayatın getirdiği telaşlardan ve sorumluluklardan kaynaklı sebepleri bir nevi telafi ediyorum… Fadime & Paşa Ermiş çifti dünya tatlısı insanlar. Hani derler ya “Seni doğuran ebeyi tanırım” diye. Beni doğuranı da bilirler, bizi büyüteni de tanırlar!
Rahmetli babam İrfan Ermiş’in çok emekleri vardır bu kültürde. Buluşmayı, birleştirmeyi, tanıştırmayı ve kaynaştırmayı icra etmede öncüdür. Bu nedenle çocukluğumuza damga vuran isimlerdendi Paşa amcam ve Fadime yengem. Yengemin hamaratlığı, münevverliği, Avrupa’da büyümenin avantajlarıyla bezenmiş.
Evlatları Hakan, Merve, Furkan çocukken bayramlar vesilesiyle bir araya gelirdik, amiyane tabirle şimdi hepimiz eşşek kadar olduk.:)Fransa gurbetinde Paşa Ermiş’ten bahsederken, Yunus ve Fikret Ermiş’e Fransız kalamayız elbette. Görüşemedik ama biz birbirimizi biliriz dedik… Yine bir başka akrabamız olan Muharrem Hakan ve değerli eşi Saliha Hakan, aynı akşam buluştuğumuz isimlerdi. Neşeleriyle, ilgi ve alakalarıyla Hakan ailesinin özelliklerini taşıyorlar maşallah!Sevgili Hakan’ların gönlümüzde kalbimizde yerleri hep ayrı olacak…Bu arada Cuma namazını Metz’e bağlı Fameck’te, Türk-Fransız Dostluk Derneğinin bulunduğu camide kıldık. Burası bir nevi Müslüman Türkler’in, Avrupa’da gurbette yaşayan Türklerin vakit geçirdikleri sosyal tesis. Namaz öncesi de sonrası da sohbette ve ikramda sınır yoktu.
Her biri sıla hasreti çeken insanlar, ancak doğduğun yer de doyduğun yer de önemli. Yurt dışında yaşayan her bir Türk, özellikle de kendini Türk milletinin bir ferdi olarak gören herkes, manevi değerlerimizin, kutsallarımızın, kimliğimizin ve bayrağımızın onurlu taşıyıcılarıdır. Ezcümle, yurt dışı gezimizde konuk olduğumuz birbirinden değerli dost ve akrabalara en kalbi şükranlarımı sunuyorum. Uzak diyarlarda gönül yakınlığı bu olsa gerek. Ne diyor Necip Fazıl, “Ömrün ilk yarısı ikinci yarısını beklemekle, ikinci yarısı da ilk yarısının hasretiyle geçer.” Hakikat şu ki; kırgınlığın, kızgınlığın, sudan sebeplerle çıkan marazların, aslında beyhude olduğunu, ölüm gerçeğiyle yüzleşmeden önce kadir kıymet bilmemiz gerektiğinin en yakışanı olduğunu unutmamalıyız vesselam…




