Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berber, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken deniz kenarında, şirin mi şirin bir kasaba varmış.
Geçmişi çoooook eskiye dayanan bu kasaba, onlarca hükümdar görmüş. Her hükümdarın yanı başında da bir dalkavuğu olurmuş. Bu dalkavuklar işlerinde çok marifetli olurlar imiş. Tuzsuz aşa tuz, yağsız ete yağ olurlar imiş.
Uzun yıllar geçmiş ve hükümdar tahtını bırakmış. Yerine vurduğunu indiren, gözlerini kılıç misali kullanan, sert bir hükümdar gelmiş. Her hükümdar gibi bu hükümdar da kendine önce bir dalkavuk bulmaya çalışmış. İlk işi bu olmuş.
Gelmişler gitmişler, dere tepe düz etmişler. Hükümdar sonunda bir değil onlarca dalkavuk bulmuş, etrafını doldurmuş.
Hükümdarın her nefesini övgüye yoran bu dalkavuklar, zamanla yarışır hale gelmişler. Hükümdarın bir dediği iki olmaz imiş. Etini kabartır yürür, dalkavuklar olmadan da yola çıkmaz imiş.
Bir gün bir maraba hükümdara ulaşmak istemiş. Ne yapıp ne ettiyse, dalkavukları geçememiş. Bu maraba dalkavuk dalkavuk gezmiş, derdini meramını anlatmış. Sıkıntısının kendisi için değil, hükümdar için olduğunu dile getirmiş.
Ancak dalkavuk bu ister mi doğruya doğru diyen bir marabayı...
Bırak haberi ulaştırmayı, bahsini bile geçirmezler imiş. Gel zaman git zaman, hükümdar ahalinin dertlerini dinlemek için çarşı pazar ziyaretine çıkmış.
Haberi duyan maraba koşmuş pazara.
"Hükümdarım, Hükümdarım" diye bağrınmış...
Hükümdar, sesin geldiği yöne doğru dönmüş, yanındaki muhafızlarına adamı yanına getirmeleri için emir vermiş. Adamı gören dalkavuklar korkmuş, hükümdara usulce sokulmuşlar.
Maraba, hükümdara;
"Efendim aylardır size ulaşmaya çalışıyorum. Geldim gittim, fakat sizi bir türlü göremedim. Kimse buna izin vermedi. Haber göndermek istedim sanırım o da size gelmedi" der.
Hükümdar, dalkavuklara döner, kızgın bir bakış atar;
"Bu adam kimdir, neden benimle görüşemez" der.
Dalkavuklar;
"Kıymetli, yüce hükümdarım. Sizi boş konularla meşgul etmek istemedik ancak bu maraba sizi kötüler" derler.
Hükümdar, "Evet be adam söyle bakalım derdin nedir, ne istersin" diye sorar.
Maraba, "Hükümdarım, ben sizi tanırım. Siz böyle değildiniz. Yola çıktıklarınızı yolda bulduklarınızla değiştirmezdiniz. Size karşı olanları savunmaz, onlarla görüşmezdiniz. (Dalkavuklara bakarak) Siz sizden olanlarla değil de size bakıp, arkanızdan konuşanlarla yol yürürsünüz" der.
Hükümdar şaşırır, "Sen kimsin be adam, bana akıl vermeye çalışırsın, iftiralar atarsın" deyip, marabayı zindana attırır.
Maraba olayını işiten ahali, hükümdarın tavrına karşı tepki gösterir.
Bu işe en çok sevinenler de dalkavuklar olmuştur. Hükümdarın etrafını saran bu kişiler, onu yanlış yapmaya zorlamaktadır.
Hükümdardan zulüm gören maraba ise köyünün muhtarına bir mektup yazar ve içini bir şiire döker;
Ben idim deli, baktım yürekle yüzüne,
Dinlemedi O, döndü istikamet tersine.
Yanı başını sarmış bir dünya ahmak,
Az kaldı dert yanacak hepsi giderayak!
Ben yitip gitmem, aha burada kalırım.
Bir ömür geçer dövünmem, huzura kalkarım.
Semaya açılır bizde eller, yalnız Yaradan’a sığınırım,
Onlar gibi bala kaymağa tav olup, dalkavuk olmazım.