İstanbul’un en uç ilçesi Silivri’de dönemin belediye Başkanı CHP’li Selami Değirmenci, Alipaşa mahallesi sınırlarına yakın ve merkez ilçeye yakın bir bölüm araziye imar planları yapılırken, o dönem muhalefet temsilcileri, vatandaşı dolduruşa getirip, “Hayır” kampanyası başlattılar. Tabi bağrışmalar çağrışmalar işe yaramadı Alipaşa’ya sınır, Silivri merkezin E-5’e yakın bazı bölgeleri sanayiye ayrıldı. Şu anda Alipaşa mahallesi dahil, merkez araziler içinde yüzlerce fabrika var.
Öncelikle şunu belirteyim, arşivim sağlam. 10 sene, 20 sene, 30 sene içinde sanayiye kim evet dedi, kim hayır dedi çok iyi biliyorum. (Amacım eski defterleri karıştırmak değil. Amacım sanayici ile yerel yöneticiler arasında ki ‘İlçeye verimlilik ya da ilçeye katkıyı’ takdirlerinize sunmak)
*
2009 yılından önce belde statüsünde olan Silivri’nin şu an ki mahallelerinden, Selimpaşa başta olmak üzere dönemin belediye başkanı ANAP’lı Ahmet Yağcıoğlu, D100 karayoluna yakın bölgeleri sanayiye açarken, meclis toplantısında kıyametler koptu ama Ahmet Yağcıoğlu dediğini yaptı. Sanayi bölgesi ilan ettiği araziler üzerinde yüzlerce fabrika var. Bu fabrikalardan binlerce insanımız çoluk çocuğunun evinin rızkını kazanıyor. Ortaköy’de Doğru Yol Partili Erdinç Tabak sanayiye yer tahsis edip sanayiciye ‘Buyurun gelin’ kapısı açtığında, yine kıyametler koptu. O dönemin CHP’lileri hop oturup hop kalktı ve çoğunluk DYP’de olduğu için imar planları geçti. Şimdi binlerce Ortaköy’lü bu fabrikalarda çalışıyor. Kavaklı’da DYP’li Merhum Hasan Geyiktepe sanayiye hiç sıcak bakmadı, bir nevi önem vermedi. “1. ve 2. Derece tarım arazileri” dedi ve bir nevi sanayicinin Kavaklı’ya girişini engelledi!
İşte bunun için Kavaklı sınırları içinde çok fabrika yok ve binlerce Kavaklılı, Ortaköy ya da Selimpaşa’daki fabrikalarda çalışıyor.
*
Sanayiye en çok önem veren DYP’li, sonra AK Parti’ye transfer olan Çanta Belediye Başkanı Tahir Sert ile kardeşi DYP’li Merhum Saffet Sert oldu. Tahir Başkan da, başta CHP’liler olmak üzere kendi partilerinden bile bir çok kişi tarafından yerden yere vuruldu hatta maddi rant sağlamakla itham edildi. Değirmenköy’de CHP’li Mümin Tuğlu sanayiye önem verdi ve O’nun sayesinde yüzlerce fabrika Değirmenköy sınırları içinde faaliyete başladı. İşte bu sayede Değirmenköy halkının neredeyse yarısı bu fabrikalarda çalışıyor. Yüzlercesi binlercesi bu fabrikalardan emekli oldu.
Gümüşyaka’da ise durum tüm beldelerden farklı işledi. Gümüşyaka’nın o dönem belediye başkanları SHP’li İsmet Kirazpınar da, ANAP’lı Hüseyin Agu da sanayiye sıcak bakmadı hatta ‘Tarım alanları’ diyerek engel bile oldular. Ve şimdi Gümüşyaka halkının yarısı Çanta’da veya Değirmenköy’deki fabrikalarda çalışıyor.
*
Bu beldeler 2009 yılında çıkartılan ‘Büyükşehir yasası’ ile mahalle statüsüne dönüşünce hepsi birden merkez ilçe Silivri Belediyesi bünyesine geçti yani Silivri Belediyesi hiç emeksiz binlerce fabrikanın da getirisine sahip oldu.
*
2009 yılından önce belde belediyelerinin sosyal etkinliklerinin sponsoru olan fabrikalar, 2009 yılından sonra Silivri Belediyesi’nin en büyük destekçileri ama buna rağmen belediyeden doğru dürüst hizmet alamadıklarından şikayet ettikleri gibi, aksine “Üvey evlat” muamelesi gördüklerini söylüyorlar. Silivri’nin en eski sanayicileri, 2009 yılından önce bulundukları belde belediyelerinde “İmkanlar dahilinde her istediklerini harfiyen yerine getirmiş olmamıza rağmen bizi yolunacak kaz gibi gördüler ve biz buna çok kırılıp üzülürken, 2009 yılından sonrada Silivri İlçe Belediyesi bizi yine aynı ölçüde yordu hatta zaman zaman emrivaki bile yaptılar” diyerek üzüntülerini belirtirken; “Biz yine de ilçemizdeki yapılan herhangi bir etkinlikte kısmen de olsa ‘Bizimde bir tuzumuz’ olsun düşüncesi ile her istediklerini yaptık ve halen de yapmaya devam ediyoruz. Lakin yerel yöneticilerin zihniyeti hiç değişmedi. Aynı tas aynı hamam devam ediyorlar” diyerek kırgınlıklarını ifade ediyorlar.
*
Birebir konuştuklarım var. Çok dertliler. Sıkıntıları öyle çok ki anlatmakla bitiremiyorlar. “Üretiyoruz satamıyoruz. Satıyoruz, sattıklarımızın parasını alamıyoruz” diyerek içinde bulundukları durumu ifade ediyorlar.
Fabrika sahipleri, “Son bir kaç yıldır zaten zar zor ayakta dururken şimdi birde pandemi (COVİD-19) çıktı. Çalışanlarımızın hiçbirini işinden etmek istemiyoruz ama dönemiyoruz da. Devlet destek sözü veriyor ama şu ana kadar ciddi bir destekte göremedik” derken, birçok büyük ölçekli işletmesi olan sanayiciler ise şöyle diyor: “Biz ürettiklerimizi yurt dışına ihraç ediyoruz lakin öyle zorluklarla karşılaşıyoruz ki insanlıktan çıkıyoruz. İhracımız gerçekleşse tahsilatımızı yapamıyoruz. Ürettiğimiz ürünün birçok ham maddesi yurt dışından geliyor ama ithalatta da sıkıntı yaşıyoruz. Şimdi diyeceksin ki madem bu kadar sıkıntıdasın vur kapıya kilidi kapat fabrikayı...”
İşte en zoru hatta mümkün olmayanı da bu! Kapıya kilit vurmak demek yüzlerce binlerce çalışanı sokağa atmak demek. “Elbette bir gün düzelir umudu ile direnip duruyoruz bakalım” diyorlar.
*
Sanayiciden bu kadar dert dinledim ve dinlerken ben yoruldum, inanın sanayici anlatmakla yorulmadı. Şimdi benim de son sözüm şu olsun “İlçemize ilimize gel istihdam yarat” diyerek eline ayağına kapandığımız bu insanları en azından şu süreçte rahat bırakalım.
Belediye dahil hangi kurum ne yapacaksa kendi öz kaynakları ile yapsın. Yani sevgili hemşerilerim şimdilik sanayicinin cebinden elimizi çekelim çünkü ben inanıyorum ki onlar eski imkanlarına sahip olduklarında, para kazandıkları toprağın çocuklarına gereken her desteği verebilecek kadar cömert insanlar.
Bilmem anlatabildim mi?