Geçen gün Silivri’de, geçmişte belediye meclis üyeliği yapmış bir ağabeyimizle oturduk. Sohbet dönüp dolaşıp gazeteciliğe geldi. “Gazeteci ilkeli olacak, dürüst olacak, tarafsız olacak,” dedi.
Kesinlikle katıldım. Gazetecinin omuzundaki yük ağırdır; kamuoyunu bilgilendirme sorumluluğu, doğruyu eğip bükmeden aktarma görevi kolay değildir.
Ama ardından ona şunu söyledim:
“Madem gazetecilerden ilkeli, dürüst, tarafsız olmalarını bekliyorsunuz… aynı beklentiyi biz de siyasetçilerden istiyoruz. Siyasetçi de adil olacak, ilkeli olacak, dürüst olacak.”
Gazeteciden dürüstlük beklemek ne kadar haklı bir talepse, siyasetçiden dürüstlük beklemek de o kadar doğaldır.
Peki belediye başkanları, görev süreleri boyunca ne kadar adil olabiliyorlar?
İmar planlarında, personel alımlarında, proje ihalelerinde, bütçe harcamalarında gerçekten hakkaniyet ölçüsünü koruyabiliyorlar mı?
Birilerine imtiyaz sağlanıyor mu, sağlanmıyor mu?
Bu sorular rahatsız edici olabilir ama demokrasinin özü tam da budur. Sorguluyoruz.
Hiç kimse eleştiriden muaf değildir.
Gazeteci eleştirdiğinde “taraflısın” deniyorsa, siyasetçi eleştirildiğinde de “benim niyetim iyi” diyerek işin içinden çıkamaz.
Ne yazık ki siyaset sahnesinde çoğu zaman şu tabloyu görüyoruz:
Kendine gelince “dürüstlük ve ahlak timsali”, başkası olunca “yetersiz, yanlış, taraflı.”
Oysa dürüstlük, sadece başkalarından beklenince değil, kendinde de uygulandığında anlam kazanır.
Toplumun her kesiminde gazeteci, siyasetçi, memur, iş insanı fark etmez herkes bulunduğu konumda adil, şeffaf, ilkeli, dürüst ve ahlaklı olmak zorunda.
Bu nitelikler bir gruba özel değildir; herkes için geçerlidir.
Gazeteciden dürüstlük bekleyen bir siyasetçi, kendine dönüp aynı aynaya bakmalı…






