Geçtiğimiz gün Silivri Mektebim Kolejinde düzenlenen basın toplantısına katıldım. Uzun zaman olmuştu o kapıdan içeriye girmeyeli. Nedenlerini bu satırlardan sıralarımda, şimdilik bir kenarda duruversin. Mektebim markasının bende önemli bir yeri var. Tabelasının asıldığı Silivri eski Balkan Kolejinin olduğu binayı hatırlarsınız değil mi? İşte orada başlayan hikâyesi kısa sürede eğitim sektöründe müthiş yer etti. Mektebim Okulları, Silivri’de kuruldu ve Türkiye’nin en prestijli eğitim markası oldu. O dönem orada eğitim almak, iş sahibi olabilmek büyük bir ayrıcalıktı.
2011 yılında tabelasının asıldığı Mektebim, tarihler 2017’yi gösterdiğinde (hatırladığım kadarıyla) 65 kampüsü ve yaklaşık 35 Bin öğrencisi, neredeyse 6 Binin üzerinde de çalışanı olan devasa bir kurum oldu. Sadece bu kadar mı? Tabi ki hayır…
Ben o zamanlarda da şu soruyu hep sorardım; bu nasıl oldu? Yani bu iş sadece parayla olacak bir iş değil. Bunun daha geçerli nedenleri olmalı. Teknolojik alt yapı ve donanım, öğretmen kadrosu, yönetim kadrosu, hepsini geçtim ekonomik istikrar öyle kolay işler değil. Düşünün, her gün 35 Bin öğrencinin eğitim gördüğü kocaman bir kurum. Vallahi beyin yakar! Ama hepsinden önemlisi ne biliyor musunuz? Bu işin patronu, yani Mektebim Okulları’nın akıl hocası kim? İşte burası daha önemli…
Şimdi biraz o patrondan bahsedeyim.
O dönem temelinde harç karan, beton döken, okul inşaatında ustalarla sabahlayan genç yağız bir delikanlı vardı. Ben o günlerini iyi bilen birisi olarak bunları yazıyorum. O yağız delikanlıyı çok iyi tanıyorum. Evet, yukarıda yazdığım o devasa kurumun yani Mektebimin Okullarının kurucusu Ümit Kalko’ dur. Bizim ailecek Sayın Kalko ile yaklaşık 25 yıla varan bir hukukumuz var. Rahmetli babamla başlayan ikili ilişkilerimiz halen sıkı bir bağ ile devam eder. Genç yaşta yakalığı eğitimci ve girişimci yönü çok etkilidir. En zor zamanda önemli kararlar alarak Silivri’den tüm Türkiye’ye uzanan başarı yolcuğu öyle kısaca bahsetmeyle anlatılamaz. Ama sizi fazla yormadan şu ayrıntıya dikkat çekmek istiyorum.
Özel okul kavramı Türkiye’de belirli bir süreye kadar çok dar kalıplarda yürüyordu. Çünkü bu tarz okulların arkasında ya bir siyasi oluşum, ya da cemaat adı altında farklı gruplar bulunuyordu. Bugün halen geçmişten kalan bu zihniyetin ceremesini çekiyoruz. Türkiye’de eğitim kalitesi halen tam manasıyla oturmuş değil. Hükümetin bu konuda attığı önemli adımlar var ama halen sistem bozukluğu hissediliyor. Dönem dönem özel okullara yönelik teşvik adı altında bazı uygulamalarda oldu; sonradan onlar da iptal oldu. Geçtiğimiz iki yılda pandemiden en çok etkilenen eğitim sektöründe yaklaşık 2 Binin üzerinde özel okul kapandı. Doğa Kolejleri gibi lokomotifin başı diyebileceğimiz kurum battı ve İTÜ Vakfına devredildi. Geçenlerde bir yazı okumuştum. Türkiye’de 12 Bin civarında özel okul varmış. “Ekonomik darboğazdan geçtiğimiz bu günlerde yine eğitimde kan kayıpları yaşanıyor ve her geçen gün iflasını veren özel okullar var” demiş, yazar. Biraz beyin jimnastiği yaparak kendi kendime dedim ki; (bu kısım çok önemli) Türkiye’nin en prestijli markası haline gelen Mektebim Okulları, o dönem nahoş bir şekilde Kalko’dan alınmasaydı? (O konulara tekrar girerek yarayı kaşımayacağım) O büyüme hızıyla devam etseydi bugün Dünya markası haline gelmiş bir eğitim kurumumuz olmaz mıydı? Hayır, soruyorum. Emin olun değil 65, en az 100 kampüsü ile on binlerce eğitim alan çocuk, binlerce öğretmenin ekmek kapısı olan bir yer haline gelirdi. Demiyor muyuz, “İş bilenin kılıç kuşananın” diye? Ben Mektebim markasının nasıl büyüdüğüne yakinen şahit birisiyim. Maddi olmasa da manevi olarak o kervanda benimde emeklerim var. Kelamımız yettiği kadar yazdık çizdik. Allah var ekmeğini de yedik. O bakımdan şahsen ben ‘zorla el koyanlara’ hakkım hususunda helallik vermedim. Eminim benim gibi niceleri var. Başta da Sayın Kalko…
Zorla el koyanların geçtiğimiz yıl, “sektörden çekiliyoruz” diyerek bunca emeği hiç etmesi herkes gibi beni de çok üzmüştü. Hazır kurulu sistemi bile yürütemeyenlerin eline geçmiş koskoca Mektebim. Sonrası malum zaten… Zulüm ile abat olanın akıbeti berbat olur dostlar. En tepeden aldığı şımarıklıkla ne oldum delisi olanların bugün ellerinden her şeyin tek tek alındığına şahit oluyoruz. Yaşattığını yaşamdan ölmezmiş zalim. Gelelim günümüze…
Şimdi yiğidin düştüğü yerden kalkma vaktidir.
Tırnaklarıyla kazıya kazıya zirveye çıkarttığı Mektebim markasını o ellere bırakmayan Ümit Kalko, ilk olarak markasını geri aldı. Sonrada yıkılan duvarlarını örmeye başladı. Eğitim girişimcisi kimliği ile sadece bir değil birden fazla markayı bünyesine kattı. Son bir yılda göz bebeği olan sadece Mektebim markasına 10 yeni kampüs açarak yeniden atağa kalktı. Ben iyi takip ediyorum. Geçen günde arayarak bizzat davet etti Silivri kampüsündeki basın toplantısına. Açılışından sonra bir daha hiç gitmemiştim Mektebimin Silivri kampüsüne. Kalko, eskisi gibi yeniden işinin başına geçmiş. Daha doğrusu dümene el atmış. Mektebim logosunun önünde onun yeniden fotoğraflarını çekince çok sevindim. Heyecanını yitirmemiş. Kararlı ve eskisinden daha azimli gördüm. Vites yükseltmeyle kalmamış, hedefi de yükselmiş. “Avrupa ve Körfez ülkelerine tabelamızı asacağız” diyerek projelerini anlattı basın mensuplarına. O bakımdan diyeceğim şudur; çıkan bazı olumsuz haberlere itibar etmeyin! Yağız delikanlı geri döndü. Göreceksiniz! Mektebim yeniden sadece Türkiye’nin değil, Avrupa dahil uluslar arası ortamlarda adından sıkça bahsettiğimiz bir kurum haline gelecek. Başarıların daim olsun diliyorum Ümit hocam!
Ve son söz; Öldürmeyen acı güçlendirir…