Silivri Çevre Derneği’nin başını çektiği bir takım eylemler devam ediyor. Çanta’ya çimento fabrikası yapılacağı iddiaları, hem firma hem de Silivri Belediye Başkanı Bora Balcıoğlu tarafından yalanlanmış iken, “Çimento değil, klinker öğütme tesisidir.” demişken, Silivri’ye Büyükçekmece’deki gibi bir fabrika yapılmayacağı, zaten kesinlikle müsaade etmeyeceklerini üstüne basa basa vurgulamışken, “Çimento fabrikasına hayır” şeklinde kamuoyu oluşturma çabaları, Çevre Derneği ve birkaç stk tarafından yürütülüyor.
Benim de şahsi görüşüm, kesinlikle çimento fabrikası yapılmamalı. Ben de benim evlatlarım da dünya yok olana kadar tertemiz pırıl pırıl bir Silivri istiyoruz. Çok netim bu konuda. Ne pahasına olursa olsun en büyük tepkiyi ve bu uğurdaki en büyük desteği veririm.
Ancak Silivri Çanta’ya yapılan klinker öğütme tesisinin, öyle bir gurubun iddia ettiği “çimento fabrikası” olmadığına inananlardanım. Bu konuda Çevre ve Şehircilik Bakanlığına sunulan Çed raporu da bunu doğruluyor, plan notlarında “bacasız, atıksız, çevreye zarar olmayacak” şartının bulunduğu Çanta sınırlarındaki sanayi imarlı şuanki yeri de doğruluyor.
Şimdi firma “hayır çimento fabrikası olmayacak, çevreye zarar verilmeyecek” dediği yerde, kalkıp çimento fabrikasına dönüşecek bir eyleme girebilir mi? Bence giremez. Doğaya zarar verecek bir hale dönüştüğünde devletin kurumları gereğini yapmaz mı? Bence yapar.
Bu iki hareket, sadece benim tahminimle değil devletin cezai yaptırımlarıyla mevcuttur.
Dünkü toplantıda konuşan Çanta’nın ve Silivri’nin eski belediye başkan yardımcısı Harun Akkan iyi bilir! Normal bir ruhsat alan fabrika yıllar sonra genişletme veya imara aykırı bir büyüme yaptığında başına ne gelir? Belki de bildiği için tepki göstermiştir!
Kamuoyunda “çimento fabrikası” olarak gündeme getirilen bu tesis, aslında teknik olarak bir çimento fabrikası değil. Yüksek ısılı fırınların olmadığı, sadece klinkerin öğütülüp paketlendiği bir tesis. Proje tanıtım dosyasında da bu açıkça belirtiliyor.
AK Parti Sözcüsü Celalettin Yazıcı, teknik bilgi isimlerden biri. Geçen haftalardaki mecliste şöyle diyor; “Çimento fabrikası ya da çimento üretim tesisi diye anılıyor ama proje adı klinker öğütme tesisi. Çimentonun hammaddesidir klinker. Kil ve kireç taşından oluşur, yüksek ısılarda yakılır, oradan hammadde çıkar, sonra da öğütülür. Burada yapılmak istenen şey, klinkerin öğütülerek toz haline getirilip daha sonra çimento olarak pazarlanmasıdır. Yani Büyükçekmece'deki gibi üretim tesisi değildir.”
Bakanlığın “ÇED Gerekli değildir” raporu ne anlama geliyor? Doğaya çevreye etkisinin olmayacağını ifade ediyor.
Şimdi…
Devletin kurumlarının verdiği izinler ortada. ÇED süreci işletilmiş, ilgili bakanlıklar süreci yürütmüş, firma gerekli taahhütlerini sunmuş, belediye ruhsatı vermiş. Yani hukuki açıdan süreç usulüne uygun ilerlemiş görünüyor. Yapılması gereken, tesisin faaliyete geçtiğinde söz verilen önlemlerin uygulanıp uygulanmadığını denetlemek ve süreci takip etmektir.
Ancak dedim ya, Silivri’de tabloya baktığımızda işler biraz karışıyor. Bir kesim bu tesisin “geleceğimizi tehdit ettiğini” söyleyerek sert bir şekilde karşı çıkıyor. Bir kesim ise “her şey yasal, yasal olan bir işin önüne set çekmenin anlamı yok” diyor.
Silivri Demokrasi Platformu ve Çevre Derneği tarafından Çanta’da yani projenin yapıldığı mahallede halka açık bir toplantı düzenlendi. Evet, bazı kaygıların haklılık payı var. Ama kullanılan söylemler arasında öylesine talihsiz ifadeler vardı ki, samimi kaygıları gölgede bıraktı. Çevre Derneği Başkanı Ali Korsan’ın “Ne hibe aldıysanız geri verin” çıkışı bunlardan biri. Kusura bakılmasın ama bu dil yakışıksız. Derdiniz çevre mi, belediyenin uygulamaları mı, Belediye Başkanı Bora Balcıoğlu’nu suçlamak mı, siyaset yapmak mı? Resmi bağışlar Türkiye’nin her belediyesinde yasal uygulama. Dikkatleri başka yöne çekerek, çevre endişelerinizin yerini yoksa başka endişeler mi aldı? Bu yaklaşım meseleyi sulandırmaktan başka bir işe yaramıyor.
Geçmişte meclis üyeliği yapan ve teknik donanıma sahip olduğunu düşündüğüm Süheyl Kırkıcı’nın, daha objektif bir dil kullanmasını iyi niyetli bir çaba olarak değerlendiriyorum.
“Teknik rapora baktık ama tam olarak şüphelerimiz gitmedi. Şüphelerimiz artıyor. Biz bilgilenmek istiyoruz. Tehlikenin içimdemiyiz değil miyiz” diye soruyor.
CHP İlçe Başkanı İbrahim Kömür’ün orada bulunması ve “Yapıcı tüm eleştirilere açığız” diyerek cesaretli duruş sergilemesi önemliydi. Kömür, üstüne basa basa vurguluyor konuşmasında. Silivri’ye zarar verecek bir oluşumun içinde olmadıklarını, firmanın klinker öğütme tesisi dışında çevreye zararlı herhangi bir faaliyet yapıldığında belediye başkanı Bora Balcıoğlu’nun “Kendimi zincirlerim oraya” dediğini hatırlatıyor.
CHP’li Kömür, haksızlık yapılmaması gerektiğinin de altını çiziyor. “Ne şiş yansın ne kebap” hesabı değil, daha çok “gelin konuşalım” çağrısı gibiydi.
Peki katılım?
O da ayrı bir mesele. Silivri’de haftalardır “katliam geliyor” denilerek korku pompalandı, “kıyamet” senaryoları yazıldı. Ama iş halka açık toplantıya gelince, öyle büyük bir katılım olmadı. Demek ki atılan taş, ürkütülen kurbağaya değmedi. İnsanların büyük bölümü meseleyi bu kadar dramatize etmiyor, sağduyusunu koruyor anlaşılan.
Burada asıl çelişki siyasette yaşanıyor. Normal şartlarda CHP’li Silivri Belediye Başkanı Bora Balcıoğlu’nun böylesi bir yatırıma “refleks” olarak “hayır” demesi beklenirdi. İyi olsa da hayır, kötü olsa da hayır. Herhalukarda hayır hayır hayır derlerdi.
Fakat Başkan Balcıoğlu meseleyi siyaset üzerinden değil, teknik bilgilerle açıklamayı tercih etti: “Burası çimento fabrikası değildir, klinker öğütme tesisidir. Çevreyi kirletecek bir yatırıma göz yummayız.”
Öte yandan AK Parti cephesinden Grup Sözcüsü Celalettin Yazıcı ve İlçe Başkanı Sami Barlas, bilgiye dayalı yorumlar yaptılar. Sonrasında geçen mecliste AK Parti ve MHP grubu, tabelaya takıldı, firmayı mühendisi sorguladılar!
Ama aradan biraz zaman geçti ve bazı AK Partili isimler, aynı siyasi çizginin temsilcileri, meydanlarda “yanlış yapılmıştır” gibisinden bir söyleme yöneldi.
Şimdi soralım: İzinleri veren kurumlar sonuçta hükümete bağlı kurumlar. Ruhsatı veren belediye. Eğer süreçte hukuka aykırı bir durum yoksa, aynı siyasi görüşün yereldeki temsilcilerinin birbirine zıt açıklamalar yapmasının sebebi nedir? Bu bana masum bir çevre hassasiyetinden çok, farklı bir siyasi hesaplaşmayı düşündürüyor.
Bugün klinker öğütme tesisi üzerinden yürüyen bu tartışma, yarın başka bir projede yeniden karşımıza çıkacak gibi! Eğer mesele gerçekten çevre hassasiyeti ise, bunu bilgiyle, belgeyle, teknik verilerle tartışmak gerekir.
Aynı AK Partilileri, aynı CHP’lileri, siyasetin eski isimlerini, STK’larda yerel-genel farketmez iktidara sopa gösterenleri; mevzubahis çevre ise madem beton santrallerinde, kum ocaklarında, atık tesislerinde, rüzgar güllerinde, tarım arazilerine olan kaçak yapılarda, fabrikaların kaçak eklentilerinde, derelere atık bırakan fabrikaların önlerinde de görmek gerekmez miydi?
Ama mesele siyaset ise, o zaman başka oluyor!
Hazır isminde “çimento” geçiyor, belediye başkanına veya işin içinde istenilmeyen kim varsa burun vurabildiğiniz kadar! Halkın hassasiyetlerini istismar etmekten başka bir şey değil de nedir?
Fabrika inşaatı devam ediyor. Proje bittiğinde ortada bir çimento fabrikası olmadığı anlaşıldığında, belediye başkanına hunharca saldıranlar utanacaklar mı acaba?
Ya da tam tersi. Deneme yanılma işi değil bu ama yine de farz edelim.
Fabrika yapımı bitti diyelim, usule sözleşmeye aykırı bir olay gelişti, belediye tepsine bindiğinde yüzleri kızaracak mı acaba?
Ona bakarsanız, şuan Çanta sanayisinde de, Ortaköy, Selimpaşa, Değirmenköy sanayilerinde de doğaya çevreye zarar vermeyen hiç mi fabrika yok? Hepsi pirüpak da, tek dert burası mı? Tamam ağzı olan da konuşsun, bilenler de konuşsun bilmeyenlerde ama doğruları konuşsun doğruları…
Benim yaklaşımım şudur: Elbette herkes düşüncesini özgürce söyleyecek. Elbette çevre kaygıları dile getirilecek. Ama “devletin kurumları izin vermiş, firma taahhütlerini sunmuş” bir fabrikaya karşı sırf siyasi hesaplarla koparılan fırtına Silivri’ye fayda sağlamaz.






