Bu yazıyı yazayım mı, yazmayayım mı diye çok düşündüm. Yazsam; köyümün, ilçemin, ilimin imajını düşündüm ama yazmadığım zaman da vicdanım sızılıyor ve elimde ki imkanı kullanmamak yüreğimi acıtıyor!
Yüreğimin ve vicdanımın sesini dinleyip, yazmaya karar verdim.
*
Konu şöyle; Samsun ili Ladik ilçesi Küpecik Mahallesi’nde vicdanları sızlatan bir olay oldu. Yaklaşık dört ay önce açığa çıkan bu mide bulandıran olayın, mağdur edilen bir taraflarındanım.
Benimde teyzemin torunu olan, L.M. isimli, yüzde 60 zihinsel engeli bulunan akrabama köyümüzde birileri tecavüz ediyor. Bu tecavüz sonucunda kızımız hamile kalıyor.
Kendisinin dahi farkında olmadığı bu hamilelik sürecini kimse bilmiyor. Karnı şişen L.M’ye sorulduğunda “göbek fıtığı var” deniyor. Bekar ve zihinsel engelli olduğu için kimse hamileliği yakıştıramıyor.
Netice itibarı ile L.M çocuğu evlerinin tuvaletinde doğuruyor. Kızının doğum yaptığını gören anne, durumu şehir dışında evli olan küçük kızına haber veriyor ve küçük kız devreye giriyor. 112 ambulansı arıyor, evin adresini verip, sağlık ekiplerini köydeki adrese gönderiyor. Sağlık ekipleri anneyi ve çocuğu alıp, Ladik Devlet Hastanesine götürüyorlar.
*
Buraya kadar devlet elinden geleni yapıyor. Durum sonradan savcılığa intikal ediyor ve Ladik Cumhuriyet savcılığı mağdur L.M’yi dinliyor, ‘Kimin yaptığı’ soruluyor. L.M kendisine S.G. isimli bir kişinin isteği dışında tecavüz ettiğini söylüyor. Jandarma S.G. isimli kişiyi alıyor. Adı geçen kişi önce jandarmada, sonrada adliyede savcıya ifade veriyor. S.G. ifadesinde tecavüz edenin kendisi olmadığını ve kendisine iftira atıldığını söylüyor. Bunun üzerine savcılık tecavüzle itham edilen S.G.’den DNA örneği alınıp kişiyi salıyor.
Şimdi DNA tespiti bekleniyor ama bu test verileni üç ayı geçti, halen bir arpa boyu yol gidilmedi.
Tamam, adalet kör topal yavaş işler, yerini bulur ama köylü merakta, aile merakta hatta köylü adalete olan güven duygusunu yitiriyor.
*
Bundan yaklaşık iki ay önce İç İşleri Bakanımız Süleyman Soylu’ya özet halinde bildirdim, buna rağmen geri dönüş yapmadı. Şöyle düşündüm ‘koskoca devletin, koskoca iç işleri bakanı, küçücük konularla mı uğraşsın, yoğunluktan ilgilenememiştir’ dedim.
*
Sonra sosyal medya hesabından Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanımız Sayın Zehra Zümrüt Selçuk Hanımefendiye mesaj bıraktım ve durumu özet halinde kendisine ilettim.
Ertesi günü bakanlıktan bana geri dönüş yaptılar ve durumu bir de görevli arkadaşlara ilettim. “Gereği neyse yapılacak” sözünü aldım, herkes gibi bende neticeyi beklemeye başladım.
Sosyal Politikalar bakanlığı L.M’yi geçici olarak kaldığı Havza Huzur Evine aldı, daha sağlıklı bir yere yerleştirdi. (Kaldığı yerin gizliliği açısından yazamıyorum)
Bebeği de çocuk esirgeme kurumuna aldılar. Buraya kadar kısımda devletin bazı kurumları kendine düşeni yaptı ama bu tecavüzün failleri halen ortada yok.
*
Bir kişi ismi verildi ve bu kişi yemin billah ediyormuş, kendisinin yapmadığını söylüyormuş. Zaten savcılıkta ‘Delil yetersiz’ diye serbest bıraktı. Neticeyi DNA belirleyecek, tamam bunu anlıyoruz ama yaklaşık dört ay oldu bir arpa boyu yol gidilmedi. Neticede ortada, tecavüz mağduru zihinsel engelli bir kadın ile bu tecavüz sonucunda dünyaya gelen masum bir bebek var.
*
Kısacası sevgili okurlarım biraz önce; Sayın İç İşleri Bakanımızı tekrar aradım koruması veya özel kalemden bir kişi telefonu açtı ve durumu bir kere daha Sayın Bakana dolaylı yolla da olsa ilettim.
Bu işin peşini bırakmak gibi bir niyetim yok. Bu pisliği yapan tecavüzcü şerefsiz ya da şerefsizler yaptıklarının hesabını yüce Türk adaletine verene kadar olayı takip edeceğim. Bu zamana kadar susmadım aslında, devletin ilgili kurumları ile görüşmeler yaptım ama şuna inandım kamuoyu oluşturmadan bizim devlet kurumları, kör topal yürüyor.
Saygılarımla…