AK Parti hükümetine destek verdim diye çok sövdünüz saydınız!
Hakaretin en alasını ettiniz!
Uzatmadan konuya geleyim.
Rahmetli eşim yirmi yaşında kronik böbrek hastası oldu.
Türkiye’de üç-dört hastanede diyaliz makinesi vardı ve diyaliz makinelerinin toplam sayısı yaklaşık yirmi beş, yanıldım otuzdu.
Diyalize giremediği için iki çocuğumun anasını 23 yaşında kara toprağa verdim. Şimdi her binanın altında diyaliz merkezi var.
Sene 1987...
O yıllarda İzmir Ege Üniversitesi'ne verdiğim para ile beş daire alırdım.
Ortanca oğlum dünyaya geldi.
İzmir Konak’taki Kadın Hastalıkları Hastanesi Doğum Evinde, hastane masrafım yüz otuz lira falandı, bir kısmını ödemişim, kalan seksen lirayı ödeyememişim, yeni doğan oğlum ile annesini alamadım hastaneden.
Üç gün rehin kaldı ve ben üç günde denkleştirdim seksen lirayı da eşimle oğlumu hastaneden aldım eve getirdim.
En son, yani beşinci çocuğum kızımı da, İzmir Yeşilyurt Devlet Hastanesi'nden doğum masraflarını ödeyemediğim için kaçırdım. Bir nevi kendi çocuğum ile annesini kaçırdım. Gülmeyin, ciddiyim.
Şimdi mi?
Şimdi ise devlet hastanelerine bir kuruş masraf etmeden, beş yıldır akciğer kanseri tedavisi oluyorum.
Rahmetli annem, on sene önce kan kanseri oldu ve aylık masrafı en az sekiz-on bin lira civarındaydı. O zaman ki para birimi ile sekiz - on milyon...
Bu parayı her ay denkleştirmek için girdiğimiz çabanın çilesini de biz biliriz ya da bizim gibi o günleri yaşamışlar.
Birde hastalık süreçleri var, yani hastanelerde çektiğimiz çileler!
Kısa ve özet geçiyorum.
Bir gün hayatımı kitap haline getirirsem anlarsınız benim neden bu hükümete ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a destek verdiğimi.
Tabi yüreğinizde zerre vicdan kaldı ise...
Size eşten dosttan, komşudan örnekler verirdim ama içimdeki kendi yaramı deştim.
Bu zamana kadar özel hayatımla ilgili tek satır yazı yazmadım.
Yazmadım çünkü derdimle sizleri meşgul etmek istemedim ve her çileyi içimde yaşadım.
“Bekara karı boşamak kolay” denir ya, işte bazıları öyle yapıyor.
"Tayyip aşağı, Tayyip yukarı."
Allah korusun ölse, davul zurna çaldıracaklar var. Oynayıp, göbek atacaklar var.
Bu zihniyette olanları Allah ıslah etsin.
Bu satırların yazarı bendeniz, 23 yaşında dünyalar güzeli eşimi, parasızlıktan yani imkansızlıktan kaybettim. Eşimi kaybettim de, devlete olan güven duygumu da kaybettim çünkü eşim öldü. Belki kurtuldu ama ben altı aylık bir kız çocuğu ve iki buçuk yaşında bir erkek çocuğu ile ortada kala kaldım.
Hoca misali, eşekten düşmeyen ne bilsin eşekten düşenin acısını!
Yılların muhabiriyim, yüzlerce belki de binlerce dram dolu haberlere imza attım. Hastanede rehin kalanlar, hatta yoğunluktan hastanelerde yer bulamayanlar, tedavi olamayanlar, acılar içinde ağrılar içinde inleye inleye ruhunu hakka teslim edenler, yani ölenler.
“Tayyip gitsin” diyenler “Bu hükümet gitsin” diyenler ne bilsin gencecik eşin ölüm acısını, evlat acısını, anne baba acısını.
Bakınız; yiyecekten giyecekten, yakacaktan, saatlerce günlerce beklediğim ilaç kuyruklarından bahsetmiyorum. Hatta yollardan viyadüklerden, köprülerden, barajlardan, tünellerden hiç bahsetmiyorum.
Bahsetmiyorum çünkü canın sağsa, sağlıklı isen tozlu yollarda da yürürsün.
***
Şimdi evdeki hastana yaşlına, devlet her imkanı sunuyor bu da yetmiyor “hasta bakımı” ya da “yaşlı bakım parası” veriyor. On yıl önce annem ölmeseydi, tedavisi bedava olacaktı. Bir de hasta ve yaşlı annemizle bakıyoruz diye devlet bize para verecekti.
Babam yüz yaşına merdiven dayadı ve devlet bize babamıza hem de öz babamıza bakıyoruz diye maaş bağladı.
Kısacası nankör olmamak lazım. Eski günlerle, yeni günleri kıyas edecek beyine ve zekaya sahibiz. Yeter ki niyetimiz güzel olsun. Demokrasiye saygılıyım, halkın oyuna saygılıyım.
Bu hükümetten daha iyi işler yapacaklarına inanayım, şu anki duruma yani muhalefet edenlere inanın bende oy veririm.
Son sözüm; 58 yıllık tecrübelerim yaşadıklarım bana diyor ki “İrfan sende bazıları gibi nankörlük etme ve DEVAM" de, DEVAM yani!