Adam; on yıl belediyeyi resmen sömürdü...
Adam; on yıl bir kaç gazete ve gazeteci hariç kimseyi belediyeye sokmadı...
Adam; bir çoklarımıza yani gazetecilere “Zibidi” dedi hatta yetinmedi, Müjdat Gezen denen tiyatrocu müspetesini, Silivri’ye getirtip, hepimize hakaret hatta küfür ettirdi...
Adam; on yıl Silivri’ye hizmet anlamında, on çivi çakmadı ama kendisi ve etrafındakileri mal mülk sahibi yaptı yani zengin etti...
Adam; yurt dışına çıkma rekoru kırdı...
Adam; yerel ve genel gazetelere “Kumarcı başkan” başlıkları ile onlarca kez haber oldu...
Adam; en yakınlarını bile ayartıp, tarlalarını aldı ve o tarlaları imara açtı, onlarca daire, dükkan sahibi oldu...
Bunları yapan işte, O adam kendi partililerinden bile ciddi tepki topladı. Sol oylarla kazanamayacağını anlayınca, makam, mevki ve para gücünü kullanarak, 2019 yerel seçimlerinde bazı AK Partililere, HDP’lilere gitti onları ayartıp, belediye meclis üyelik listesine yazıp milliyetçi muhafazakarlar seçmenden oy istedi. Sosyal demokrat kesimi küstüren o adamın tek umudu muhafazakar sağ seçmendi...
Aslında bir nevi umduğunu da buldu ama seçilmesine yetmedi...
İşte o adam şimdi İzmir’de lakin aklı halen Silivri’de...
*
Mesela ben, Silivri Belediye Başkanı Volkan Yılmaz’ın yerinde olsam geçmişe dönük inceleme başlatıp, ne var ne yok ortaya dökerdim ama Sayın Yılmaz eski defterleri kurcalamak yerine kendine has bir üslupla ve kendine has bir edep içersinde Silivri’ye yeni yeni hizmetler üretmeye çalışıyor.
*
Selami Değirmenci’nin deyimi ile ömründe resmî hiç bir ticari sıfatı olmayan O adamın, şimdiki mal varlığı araştırılmayıp, üç aylık belediye başkanı Volkan Yılmaz’a “Tapu tapu” diye feveran eden sözüm ona “Özcancılar” çok kısa zaman içinde kendi pisliklerinde boğulacaklar inşallah!
*
Sevgili okurlar işin özü; Volkan Yılmaz Silivri’de tuttu hatta hiç kimsenin ummadığı bir şekilde başkanlık yapıyor.
Silivrili Volkan Yılmaz’ı bağrına bastı. Volkan Yılmaz Silivrili'nin yıllardır aradığı adam gibi adam olunca bu “Özcancı” kesim panik yapmaya başladı ve bu panik bunlara sürekli hata yaptırıyor! Ne kadar büyük bir hata yaptıklarını yakında görecekler inşallah.
*
Kim ne yazarsa yazsın, Volkan Yılmaz takmıyor, takmamalı da. Geri dönüp arkasına bakmamalı ve sadece işine bakmalı.
Bu saatten sonra Volkan Başkanın tek derdi, Silivri ve Silivrililere hayırlı, ebedi kalıcı hizmetler üretmek olmalı vesselam!
Öyle de yapıyor zaten.
*
Sözlerimi bir kıssadan hisse ile bitireyim!
KISSADAN HİSSE
Günün birinde bir kurdu avcılar fena halde sıkıştırır. Kurt ormanda oraya buraya kaçar, ancak peşindeki avcıları bir türlü atlatamaz. Canını kurtarmak için deli gibi koşarken bir köylüye rastlar. Köylü elinde yabasıyla tarlasına girmektedir. Kurt adamın önüne çöker ve yalvarmaya başlar:
“Ey insan ne olur yardım et bana, peşimdeki avcılardan kaçacak nefesim kalmadı, eğer sen yardım etmezsen biraz sonra yakalayıp öldürecekler.”
Köylü bir an düşündükten sonra yanındaki boş çuvalı açar, kurda içine girmesini söyler, kurt çuvala girer, köylüde, çuvalın ağzını bağlar, sırtına vurur ve yürümeye devam eder. Birkaç dakika sonra, avcılara rastlar.
Avcılar köylüye bu civarda bir kurt görüp görmediğini sorarlar, köylü “Görmedim” der ve avcılar uzaklaşır. Avcıların iyice uzaklaştığından emin olduktan sonra köylü sırtındaki torbayı indirir, ağzını açar, kurdu dışarı salar.
“Çok teşekkür ederim, bana çok büyük bir iyilik yaptın” der kurt. Köylü, “Önemli değil” der ve tarlasına gitmek üzere yürümeye başlar.
“Bir dakika” diye seslenir kurt: “Çok uzun zamandır bu avcılardan kaçıyorum, çok bitkin düştüm, açım, kuvvetimi toplamam için bir şeyler yemem lazım ve burada senden başka da yiyecek bir şey yok.”
Köylü şaşırır: “Olur mu, ben senin hayatını kurtardım” der köylü ama kurt;
“Yapılan iyiliklerden, verilen hizmetlerden daha çabuk unutulan bir şey yoktur” der kurt.
“Ben de kendi çıkarım için senin iyiliğini unutmak ve seni yemek zorundayım”
Köylü ile kurt süre tartıştıktan sonra, ormanda karşılarına çıkacak olan ilk üç kişiye bu konuyu sormaya ve ona göre davranmaya karar verirler.
Karşılarına önce yaşlı bir kısrak çıkar; “Ne vefası” der kısrak.
“Ben sahibime yıllarca hizmet ettim, arabasını çektim, taylar doğurdum, gezdirdim. Ve yaşlanıp bir işe yaramadığımda beni böylece kapıya koydu… ”
Bu cevap kurdun çok hoşuna gider. Yolda ikinci olarak bir köpeğe rastlarlar. Köpek; “Ben hizmetin değerini bilen bir efendi görmedim yıllardır sadakatle hizmet ederim sahibimin koyunlarını korurum, yabancılara saldırırım, ama o beni her gün tekmeler, sopayla vurur…”
Kurt köylüye döner, “İşte gördün” der.
Köylü de son bir çabayla “Ama üç diye konuşmuştuk, birine daha soralım, sonra beni ye” diye cevap verir.
Bu kez karşılarına bir tilki çıkar. Başlarından geçenleri, tartışmalarını anlatırlar. Tilki hep nefret ettiği kurda bir oyun oynayacağı için keyiflenir.
“Her şeyi anladım da” der tilki; “Bu küçücük torbaya sen nasıl sığdın?” Kurt bir şeyler söyler, tilki inanmamış gibi yapar: “Gözümle görmeden inanmam…” İşin sonuna geldiğini düşünen kurt torbaya girer girmez, tilki köylüye işaret eder ve köylü torbanın ağzını sıkıca bağlar. Köylü eline bir taş alır ve “Beni yemeye kalkarsın nankör yaratık” diyerek torbanın içindeki kurdu bir süre pataklar ve öldürür. Sonra tilkiye döner:
“Sana minnettarım beni bu kurttan kurtardın, hayatımı sana borçluyum” der.
Tilki de; “Benim için bir zevkti” diye cevap verir. O an köylünün gözü tilkinin parlak kürküne takılır, bu kürkü satarsa alacağı parayı düşünür ve hiç beklemeden elindeki taşı kafasına vurup tilkiyi öldürür!
*
Şimdi siz bu hikayeden ne çıkardınız onu düşünün ama ben bir ip ucu vereyim.
Kurda, atta O adam ama köylü ise şimdilik tilkiyi gözüne kestirmedi!
Bundan sonrasını O adam düşünsün...