Bir okurum telefonla aradı sordu: “10 senede 1000 gazete mi çıkardınız?”
Okur dikkatli. Gazetemiz 2003 yılından 2010 yılına kadar “haftalık”tı. Yani haftada bir gün yayınlanırdı. 2010 yılının son aylarında, aniden aldığım bir kararla gazete günlük yayına başladı. Bana on senede 1000 gazetenin hesabını soran okurum, acaba 15 sene içinde 17 sayı, 2 sene içinde 10 sayı çıkan gazeteler için de aynı hassasiyeti gösterir mi?
Ve; “Ey arkadaş bu ne rezalet! Sen 15 yılda 17 sayı, 2 yılda 10 sayı gazete çıkartıp sonra da ortalarda gazeteciyim diye dolaşmaya utanmıyor musun?” dedi mi?
Bunu okur söylüyor da, maalesef bazı siyasiler söyleyemiyor. Mesela birkaç gün önce arabamın sileceklerine bir gazete bırakmışlar. Aldım şöyle bir göz attım ve gördüğüm manzara karşısında sadece “pes yani” diyebildim. Bir dönem koskoca bir ilçemizde belediye başkanlığı yapmış ve bugün ünü dünyalara açılmış bir müteahhit arkadaşımız, bu gazeteye iki sayfa röportaj vermiş. Günahları boyunlarına ama sadece tahmin yürütüyorum, birkaç kuruş da para vermiştir.
İşte böyle siyasilerimiz olduğu sürece, bu tip korsan gazeteciler hep olacaktır. Yerel seçimler yaklaştı ya, her gün onlarca “korsan gazete” yayın hayatına başlayacak ve seçimlerden hemen bir gün sonra da hiç birisi ortalıklarda olmayacak. Benim de yönetiminde olduğum İstanbul Yerel Gazeteciler Derneği ile Türkiye Yerel Basın Birliği Derneği’ne bir öneride bulunuyorum: Gelin şu korsanlarla dernek adı altında mücadele edelim.
Mesela ne mi yapalım? Sağda solda elimize geçen her gazeteyi alalım, inanıyorum ki yüzlerce gazete bulacağız. Bulduğumuz her gazete için Maliye’ye, Sosyal Güvenlik Kurumu’na, bölgemizdeki savcılıklara, Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü’ne, yani etkili yetkili kim veya kimler varsa dernek adına şikâyette bulunalım.
Bulunalım ki, bu işi hakkı ile yapan üyelerimizi korumuş olalım. Şikâyetçi olalım ki vatandaşın sağlam bilgi almasını sağlayalım. Devletten vergi kaçıran bu uyanıklara yine devletin yetkili kurumları müdahale etsin. Yoksa bu böyle düzelmeyecek ve daha da artarak devam edecek…
Benim 10 sene içinde anamdan emdiğim süt burnumdan geldi. Gazetemi çıkartacağım diye yırtınmadık yerim kalmadı, dilenmediğim kapı kalmadı. Maliye ayrı dert, Bağ-Kur, SSK ayrı dert, savcı hakim ayrı dert. Yani ben 10 sene içinde binlerce dertle uğraşayım, şurada birkaç kuruş kazanırız diye umutla 5 seneyi beklerken, kasabın önüne çakallar doluşsun…
Bunlarla da bitmiyor. Onlarca kişiye iş aş vermişiz SSK Bağ Kur, gazete ofislerimizin giderleri derken, şu okuduğunuz gazete bize her ay en az 30 bin lira külfet getiriyor ama elin oğlu evinin bir odasına bir bilgisayar koymuş gazete hazırlayıp piyasaya sürüyor. Beni haftada iki kez arayan Maliye, bu yamyamları görmüyor bile…
Ve kısacası, sonuç ne olursa olsun bu yamyamlara karşı içimizde oto kontrolü sağlamalıyız. Hem milletten hem de devletten kaçıramasınlar ve hem de bizim anamızın ak sütü gibi helal kazançlarımıza göz dikmesinler. Velhasıl, yılların çilesini biz çektiysek sefasını bu yamyamlara sürdürmeyelim.