Arabamın bakım zamanı gelmişti, bayram öncesi Silivri sanayisine gittim.
Arabamın eksiklikleri giderilirken, eş dost ziyareti yaptım.
İlk ziyaret adresim, Silivri Belediyesi Belediye Meclis Üyesi MHP’li Şenol Türkyılmaz oldu.
Türkyılmaz aynı zamanda İstanbul Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi ve Silivri Belediyesinde meclis başkan vekili...
Şenol Başkan çok eski dostum yani hiç eskimeyen dostum.
Senelerce MHP Silivri İlçe Başkanlığı yaptı. Parti baraj altında kaldı, Şenol Türkyılmaz ilçe başkanlığını bırakmadı ve zaman zaman neredeyse tek başına kaldı ama partinin ilçe binası hiç kapalı kalmadı ve hep açık kaldı.
Eski İlçe Başkanı Menderes Tanık’tan sonra “en uzun süreli ilçe başkanı” unvanına sahip.
Sayın Türkyılmaz Silivri sanayisinde sevilen hatırı sayılır bir esnaf, dizel araçların enjeksiyon ve pompa tamirini yaptığı dükkanı var. Kardeşleri, yeğenleri ve oğullarıyla işletiyor yani tam bir aile şirketinin başındaki adam.
Ailesinin maddi, manevi desteği ile senelerce partinin giderlerini bu küçücük dükkanından karşıladı ya da şöyle diyelim, çoluk çocuğunun rızkını partisi için harcadı!
*
Kendisine sordum yani dertleşelim istedim ama o yine her zaman olduğu gibi mütevazı davrandı...
*
Silivri’de MHP İlçe Başkanlığı yaptığı yıllarda, Bir dilim ekmeğini hiç düşünmeden ülküdaşı ile bölüşen kişiydi!
“Helal olsun” diyecek kadar büyük bir ruh olgunluğuna sahipti!
‘Neden?’ diye sorduğumda “Ülkücü önce BİZ, sonra yine BİZ diyerek benliği yok edebilendir” derdi.
Belki ‘Ocak’tan yetişmedi ama birçok Ülkü Ocaklı’dan, daha çok Ocaklıydı! Çünkü hep şöyle söylerdi; “Ülkücü nizam-ı alem demeden önce kendine nizam verebilendir.”
*
Allah var zaman zaman kendisine çok sert eleştiriler yaptım ve o zamanlar bile bana
“Ülkücü; ruhunu besleyen, Orhun kaynağından kana kana içendir” diyerek tokat gibi cevap verirdi.
*
İşte o günlerde Şenol Türkyılmaz’a ithafen;
‘Bana göre bu arkadaş tam bir ülkücü olmalı ki; makam mevki kişisel hırs gibi basit çıkarcı egoist duygulardan arınmış’ diye düşünürdüm.
Çok şükür yanılmadım da...
*
Ülkü Ocaklarında yetiştiğimiz dönemlerde büyüklerimiz bize hep şunu anlatırlardı.
“Ülkücünün; Türklük bilinci, her daim açık, töresi gereği davasını yaşayandır.
Buraya kadar bizim için ülkücülük deyince akla gelen duygular” derdiler.
Ülkü Ocaklarına ilk gittiğimiz yıllarda (Sene 1975/76) bize ülkücülüğün tarifi yapılırken;
“Ne güzel değil mi?
Sadece söylev.
Sadece vatan millet.
Sadece hamaset.
Peki ya içinde yaşadığımız gerçekler?
Yıllarını çilehanelerde doldurmuş kahramanlar için ne yapıyoruz? Dersem ne olur?” diye sorarlardı sonra yine cevabını kendileri verirlerdi.
*
“Kimi açlık, kimi kimsesizlik, kimi çaresizlik içinde kıvranan bu insanlar ne olacak dersem?
Kimisinin evine götürecek ekmek parası yok. Kimisinin ağır hastalıklı çocuğunu hastaneye götürecek güvencesi ve parası yok dersem ne dersiniz?
Hani bizim ülküdaşlarımız kardeşimizdi?
Hani ülkücüler bir elin parmakları gibiydi?
Bir gözümüzü kaybediyoruz bir kulağımız duymaz olmuyor bir elimiz tutmuyor bir ayağımız yürümüyor. Hep bir şeylerimiz eksik gibi hmiyorsak bunun adı ülkücülük değildir!
Ahde vefa var mı?
Bir kuytu köşede sessiz hıçkırıklara ağlayan bir ülküdaşımıza selam vermiyorsak, neyin davası, neyin ülkücülüğü bu?” derlerdi.
*
Söz; Şenol Türkyılmaz’dan ve Menderes Tanık’tan açılınca döktüm içimi işte! Kırdıklarım olduysa kimse kusura bakmasın.
Yaklaşık 50 yıllık bir ülkücü olarak hep şöyle dua etmişizdir;
‘Yüreğine sağlık, bu davayı yüreğinde yaşayıp, ülküdaşlık hukukunu unutmayan gerçek dostların’
*
Yüce Başbuğum, Liderim, Merhum Alpaslan Türkeş, “Ülkücü bir dilim ekmeğini hiç düşünmeden ‘ülküdaşım için helal olsun’ deyip verebilecek ruh olgunluğuna sahip kişidir” derdi.
*
Sözü şuraya getirmek istiyorum son aylarda bakıyorum, neredeyse Silivri’nin tamamı “MHP’li” buna en çok ben seviniyorum çünkü yıllar yılı bu günü, MHP’nin bu zafer gününü bekledim isterim ki beş yıl değil en az yirmi yıl, yirmi beş yıl iktidarda kalalım.
Yukarıda da söylediğim gibi ben Silivri’de iki kişi bilirim birisi Menderes Tanık, ikincisi Şenol Türkyılmaz...
Bu iki dostumun, arkadaşımın, ülküdaşımın emekleri unutulursa ya da birileri unutturmaya çalışırsa inanın Allah çarpar!
*
Ülkücü kimsenin kulu kölesi olmayan yürektir. Ülkücü sadece davasını düşünen davasını yüceltmek için mücadele veren yiğittir. Ülkücü esas kavganın sadece nefsiyle yapılacağını bilen kişidir. Ülkücü geçmişini unutmayan ahde vefayı yüreğinin bir köşesinden ayırmayan vefalı dosttur.
Ülkücü ülküdaşlık hukuku deyince sağına soluna bakmadan “önce ülküdaşım” diyebilen ‘Alp’tir.
Bir ölçün tartın sizin davanız ne diye?
Allah yar ve yardımcınız olsun...