Sevgili Kaan Göktaş, uzun bir süre sonra yeniden Silivri’ye geldi. Yeniden diyorum çünkü buraları terk ettikten sonra bir daha Silivri’ye geleceğini şahsen ben düşünmüyordum. Gözlerden uzak kendine farklı bir yaşam alanı oluşturdu. Kimileri o süreçte kendisine ‘marjinal’ yakıştırmasını yapsa da ben o derece aykırı bakmadım. Neden? Çünkü mayasını biliyorum. Gazeteciliğe bizim yanımızda daha doğrusu babamın yanında başladı. Bugün kendisine; “terör sevici, PKK sempatizanı, Müslüman düşmanı” gibi yakıştırmaların yapılması evvelini unutturmaz. Yanlış anlaşılmasın, yaptıklarını tasvip etmiyorum! Sinir uçlarımıza dokunan ciddi hataları da var. Ama günahların tövbesi de var! Farz edin yaptıklarından pişman oldu ve tövbe ederek özüne, yani mayasına dönmeye çalışıyor. Allah'ın yüce ve sonsuz rahmeti, günahlarımızdan çok daha büyüktür. Yeter ki zaman varken, iş işten geçmeden yüce Rabbin tövbe kapısından geçelim. O kapı hiç kapanmaz. Her daim açıktır. Neyse, bu kısımlarına ilerde bir gün tekrar değiniriz.
Kaan, gittiği yerlerde kitap yazdı, çevirmenlik yaptı, danışmanlık vs. bir nevi aslında yazılarına farklı alanlarda devam etti. (Gerçi yazdığı bir kitaptan dolayı da ortalığı ayağa kaldırdı) Ezelden beri kalemi sivriydi. Buraları terk ettikten sonra gittiği yerlerde gazetecilik yapmıyordu ama yine yazıyordu. Silivri’ye dönünce mesleğine de geri döndü. Kaan’ı iyi bilirim. Eskiden tanışırız. Aynı kaptan yemişliğimiz içmişliğimiz var. Dolayısıyla fazlaca mesaimiz oldu kendisiyle. “Bize Kaan’ımı anlatıyorsun Ahmet” diyebilirsiniz. Yok hayır! Derdim o değil.
Derdim son yazısında kardeşim Eren Ermiş’i konu etmiş. Hatta hedefe koymuş!
Eyvallah, kimseye soracak hali yok, neden yazdın diyecek halim de yok. Yaklaşık 3,5 yıl olacak kardeşim Eren için, Silivri Belediyesi’ndeki Basın Danışmanlığı, Halkla İlişkiler Müdürlüğü, Kültür Müdürlüğü görevleri için kalem oynatmış değilim. Gurur duymama rağmen, birçok kez haber ve köşe yazmak isteğime rağmen bizzat Eren’in müdahalesiyle olmadı yazamadım.
Ama bugün “bir dakika” deme vakti.
Haksızlığa bir dakika…
Acımasızlığa bir dakika…
Saygısızlığa bir dakika…
Operasyona bir dakika…
Basın Yayın Müdürü Eren Ermiş’in Volkan Yılmaz’a ve Silivri Belediyesi’ne zarar verdiğini iddia etmek en hafif tabiriyle vicdansızlık. Şimdi Kaan’a soruyorum, “Seni toplantılara davet etmeyerek mi, yoksa senin kitabını basmayarak mı zarar veriyor?” Bunu yaparken de keyfe keder davranıyor öyle mi? Yine soruyorum, “Sahi sen bunları inanarak mı yazdın Kaan Göktaş?”
Eren’in de içerisinde yer aldığı Volkan Yılmaz’ın yanındaki bazı isimleri yaftalamak hatta “çete” olarak itham etmek doğru mu? Hepsini geçtim gazetecilik etiğine sığıyor mu? Yahu onu da geçtim, çok iyi tanıdığın hatta birlikte büyüdüğünüz bir kardeşin! Sana ne oldu? Nasıl bu kadar yıkıcı, kırıcı olabiliyorsun? Bak Kaan Göktaş! Sana birkaç tavsiyede bulunmak istiyorum gardaş…
Bana seni kim sorarsa, “Kaan iyi bir gazeteci, iyi bir araştırmacı, sağlam bir beyin” diyorum. Bunu da seni iyi tanıdığım için diyorum. Silivri’ye geri geldiğinden beri varlığından memnun olanlar kadar memnun olmayanlarında sayısı fazlasıyla arttı. Anlıyorum! Konumunu farklı bir köşeye doğru taşıma gayretin var ama gidişin gidiş değil gardaş. Anladık sen eski Kaan değilsin de; Silivri’de eski Silivri değil. Bunu yaşadığım onca tecrübelerime dayanarak söylüyorum. Aslan derler, kaplan derler, yazamayanı yazan derler, “senden başka gazetecimi var” derler verirler coşkuyu… Sonra bir bakmışsın etrafında kimse yok! Gerçi bu bizim kaderimiz ama akıl? Kişinin kendi iradesinde… Akıllı ol gardaş!
Sen Silivrilisin. Burada yaşayacak, burada öleceksin. Çocukların ve ailen hep burada olacak. Gazeteciliği dibine kadar yap! Yazılamayanları yine yaz ama sınırların olsun! Bak bunları da benden başka kimse söylemez sana. Silivri’nin ana muhalefeti gibi üstlendiğin misyonun vallahi seni yolda bırakır. Bu konuda benden iyi tecrübe bulamazsın. Bu yazımı okuyanlar belki de bana kızacak! “Sana mı kaldı Kaan’ı kollamak” diye…
Derdim kimseyi korumak ya da kollamak değil, bir yaşta olsa kendisinden büyük olduğum Kaan Göktaş’ı yanlışlarından dönmesi için uyarmak. Çünkü buna hakkım var! Yüz yüze konuştuğumuz zamanda da bunları kendisine anlattım. Maksadım, “Emr-i bil maruf nehy-i anil münker” yani nasihat. Doğru yola davet…
Adam kullanma sanatının en gelişmiş olduğu yerdir Silivri. Kullanırlar ve sonra kenara bırakırlar. Dostu düşmanı seçemezsin. Hele ki siyaseti! O bakımdan “hasbi olanlarla hesabı olanları” ayırt etmek, akıl işidir. Akıllı ol Kaan gardaş!
Ha!
Bu temennim sadece bu tarafa değil. Ben iki tarafa da bunu söylüyorum. O zaman 24 Temmuz bir başlangıç olsun mu? Ne dersiniz?..