Türkiye, yaklaşık 40 yıldır terörle mücadele eden bir ülke olarak, PKK sorununun çözümü için farklı dönemlerde çeşitli stratejiler uyguladı. Ancak bugün, AK Parti ve MHP'nin öncülüğünde şekillenen yeni bir süreç tartışılıyor: PKK'nın silah bırakması, örgütün lağvedilmesi ve Teröristbaşı Abdullah Öcalan'ın geleceği üzerine inşa edilen bir çözüm modeli. Bu tartışmalar, toplumsal hafızada derin ve büyük izler bırakıyor!.
Her şeyden önce, bu sorunun çözümüne yönelik atılabilecek adımlar, toplumun zihninde büyük bir soru işareti yaratıyor. Eğer PKK'nın yok edilmesi mümkünse neden bu süreç daha önce başlatılmadı? Binlerce şehidimiz, binlerce kahramanımız, gazilerimiz, milyonlarca mağdur ve milyarlarca dolarlık ekonomik kayıba bakıldığında, bu sorunun çözümünün neden 40 yıl sürdüğüne anlam vermeye çalışıyor. Doğal olarak "40 yıldır neden bekledik?" sorusunu meşru kılıyor.
Terörist başı Abdullah Öcalan’ın ev hapsine alınması veya serbest bırakılması gibi siyasilerin ve televizyonlardaki konuşmacıların gündeme getirdiği tartışmalar, Türk toplumu için fazlasıyla hassas bir mesele. Şehit ailelerinden gazilere, güvenlik güçlerinden sıradan vatandaşlara kadar geniş bir kitle, böyle bir adımı kabul etmiyor! Sosyal medyaların dışında, açık bir tepki görünmese de, bu durum birikmiş bir sosyal öfkeye dönüşebilir!
Şuanda sessizlik hâkim.
PKK’nın, terörün, Türkiye’de yok edilmesi ve teröristlerin affı konusu ise ayrı bir tartışma konusu. Diyelim ki bu süreç başarıya ulaşırsa, affedilen PKK’lılar ne olacak? Aramızda dolaşacaklar mı? Toplum, yıllarca vatan haini ve can düşmanı olarak kodladığı bu teröristlerle yan yana yaşamayı nasıl kabul edecek? Bu sorulara ikna edici bir yanıt verilmedikçe, sürecin meşruiyeti zedelenebilir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP lideri Devlet Bahçeli, bu sürecin en kritik aktörleri. AK Parti’nin çözüm süreci tecrübesi ve MHP’nin milliyetçi duruşu düşünüldüğünde, bu iki liderin aynı masada buluşması dikkat çekici. Ancak sürecin başarısız olması veya toplumda büyük bir tepkiye yol açması durumunda, her iki liderin siyasi kariyerleri ciddi bir darbe alabilir.
Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2023 ve 2024 seçimlerindeki kırılgan tablosunu göz önünde bulundurduğumuzda, bu süreçten olumsuz etkilenme riski taşıyor. MHP lideri Bahçeli ise, milliyetçi seçmen tabanında büyük bir hayal kırıklığına uğrayabilir. Terörsüz bir Türkiye söylemi herkesin kabul ettiği veya ermesi gerektiği bir söylem. Siyasi liderlerin en etkili ve en ikna edici çağrısı bu şekilde.
Bugün yaşananlar, Türkiye’nin yeni demokratikleşme yolculuğunda bir çözüm arayışı mı, yoksa geçmişin bir hesaplaşması mı? Bu sorunun cevabı belki de sürecin nasıl yönetileceğinde gizli. Ancak şurası kesin: PKK'nın silah bırakması ve teröristbaşı Öcalan’ın geleceği üzerine şekillenen bu tartışmalar, yalnızca siyaseti değil, Türk toplumunun ruhunu da derinden etkileyecek.
Tarih, bu süreci yalnızca sonuçlarıyla değil, aynı zamanda sürecin yönetimiyle de yargılayacak. Adımlar dikkatle atılmalı; zira bu mesele, yalnızca bir terör sorununu değil, toplumsal bir travmayı düzeltme veya daha da körükleme olayıdır.
Siyaset bu süreci yönetirken, toplumu da yanına almayı başarmalıdır. Aksi takdirde, bu süreç Türkiye'nin önünde daha büyük kırılmalara yol açabilir.