Futbol Kulüplerinin 2000’ li yıllarla birlikte artan gelirlerine nazaran giderleri de hızlı bir şekilde artış göstermiştir. Bu yıllarda birçok kulüp sermayelerini teminat göstererek ya da kefil ve ipoteklerle bankalara borçlanmaktaydılar. Hatta bazıları sermaye ya da kefiller yoluyla olmayan gelirleriyle kredili harcamalar yapmaktaydılar. Dolayısıyla bu durum bir taraftan kötü yönetime yani har vurup harman savurmaya gittiği gibi, diğer taraftan adaletsiz bir yapılanmaya da sebep olmaktaydı. Olmayan paranın transferleri olarak tabir edilen bu durum, UEFA tarafından kabul görünce 2009 yılında denetlenme ve oyunun ekonomik anlamda da mali bir adil oyun şekline dönüştürülmesine karar verilmiştir.
Birçok kişi tarafından kulüplerin mali durumunu iyileştirmek için yapıldığı sanılsa da bu durum bir fair playdir. Neden mi? Olmayan bir geliri daha önceki sermayelerini kullanarak ya da 100 yıllık kulüp olma ve biriken özkaynakların avantajıyla lüks kadroları kurarak gerçekleştirilen israfın engellenmesidir. Zira,bir çok kulübün son 20 yılına bakıldığında oyuncu ihracı anlamında ciddi bir adım atmadığı ve sportif başarı anlamında da çok ciddi gelir getirecek başarı yakalamadığı görülmektedir. Bu faaliyetler zinciri incelendiğinde UEFA’ nın bu kararda haklı olduğu ortaya çıkmaktadır. Yani UEFA oyuncu ihracı ve satışından ya da çeşitli resmi faaliyetlerden gelir elde etmeden oyuncu alamazsın diyor. Bundan daha doğal bir şey olabilir mi? Siz bir fabrika kurdunuz, ürettiği ürünü satmadan gelir elde edebilir misiniz? Ne yazık ki 2014 yılına kadar bu durum gözden kaçırılmıştır. Daha da kötüsü yöneticilerin kendi imkanlarıyla yaptığı transferlere de göz yumulmuştur. İşte bu karar UEFA tarafından 2009 yılında alınmıştır. Belki de geç kalınmış bir karar. Ülkemizde uygulamaya konması 2014 sezonunu buldu. Sırasıyla kulüplerimize çeşitli yaptırımlarda uygulandı. Bir çok kişi bu kuralın ligin zevkini kaçırdığını düşündü. Ancak, futbolda algılanması gereken doğrular var. Bunlardan bir tanesi oynadığınız ligler seviyesinde oyuncu yetiştirmektir. Hele bir de profesyonel kulübüm diyorsanız, işiniz bu olmalı. İşte UEFA’ nın bir düşüncesi mali düzeni dengelemek, diğer düşüncesi ise, oyunun gelişimidir. Bence 2010 ile 2014 yılı arasında bu sürecin bir nebze de olsa, gerçekleştiğini söyleyebilirim. Bir çok genç oyuncuyu önceki yıllardan daha fazla sahalarda izlediğimizi söyleyebiliriz. Dünya ortalamasında alt yapılara önem verildiğiyle ilgili örnekler de mevcut. Avrupadaki major liglerdeki transfer devir hızının yavaşladığı da bir kesin. Oyuncuların takımlarında kalma sürelerinin uzaması da başka bir detay.
Bu kuralın ülkemize kazandıracakları var. Bir kere ülkemizde altyapı değerinin artacağını şimdiden hmeye başladık. Özellikle Anadolu kulüplerimizin alt yapıları ön plana çıkacak gibi görünüyor. Belki bu yolla oyuncularımızın talebi artmıştır. Avrupa liglerinde oynayan oyuncuların ülke çeşitliliği arttığı da görülmektedir. Bunun da ülkemize artı olarak yansıdığını söyleyebiliriz. Peki federasyonumuzun finansal fair play ile ilgili alacağı tedbir nedir? Bununla ilgili federasyonumuzda denetim tedbiri düşüncesini yavaş yavaş kulağımıza gelmeye başlandığını söyleyebilirim. Yani ülke genelinde profesyonel kulüplerde bir Fair Play denetimi getirileceği belli olmaya başladı. Finansal Fair Play’ e göre kulüpler, faaliyet giderlerinin 30 milyon Euro ve 45 milyon Euro arasında zarar etme hakkına sahiptir. Bunun üstünde bir zararda Avrupa kupalarından men cezası almaktadır. Her yılın nisan ayında bir önceki yılların kontrolleri yapılmaktadır. Bundan sonraki yıllarda bu durumun kötüye gitmemesi için federasyonumuz her kulübün harcama sınırlarını belirleyecek diye söylentiler var. Uyulmadığı takdirde gerekli yaptırımlar uygulanacakmış. Bence federasyonumuz bunu 1., 2., 3. Liglerde ve amatör kulüplerde de uygulamalıdır. Her lige belirli bir sınır konmalıdır. Ayrıca tesis şartları getirildiği gibi tesis şartını yerine getirmeyen ve tesisle birlikte alt yapı tesislerini oluşturmayan profesyonel liglerdeki kulüplere de gerekli yaptırımlar uygulanmalıdır. Önce altyapı ve buradan oluşturulan kaynakla A takım düşüncesi gerçekleştirilerek finansal kaynakların doğru kullanılması sağlanmalıdır. Amatör kulüplerde ise, çeşitli sınırlandırmalar konulmalı, aşırı harcamalardan sakınılarak amatörlükten uzaklaşılmamalıdır. Ayrıca, bu kulüplerimizin sporcu yetiştirme ve spor okullarını aktifleştirilerek sadece spor yoluyla yeterli düzeyde gelir elde etmesi sağlanmalıdır. Federasyonumuz, bu fair play denetimini alttan üste kadar oluşturmalıdır. Ayrıca sponsorluk maddelerindeki istisnalarda sadece matrah değil; vergi tarhı kısmında da sponsor olan firmalara avantaj sağlanmalıdır. Aksi takdirde amatör kulüplerimizin bu durumdan faydalanması çok zor görünüyor. Kulüplerimiz yapılan yardım ve sponsorluk bedellerini transferden çok, öncelikle alt yapı ve antrenman tesislerini, teknik personelini oluşturmak için harcamalı, alt yapılarını güçlendirmelidir. Bence finansal fair play’ ın amacı ve önemi budur.
Kısacası, finansal fair play bir dezavantaj değil, avantaj olarak görülmelidir. Bu kuralla birlikte doğru bir planlamayla diğer ülke takımlarıyla mücadele gücümüz artabilir. Yeter ki, alt yapılarımız doğru planlansın. Seyircilerimizde bu 3 – 5 yılda oluşabilecek düşüşleri normal görerek takımlarının temel olarak gelişmesine müsaade etmelidir. Bir kulübün alt yapısı ve kendi tesisi yoksa, yine alt yapılarının tesisi yoksa bu hangi branş olursa olsun sağlanan başarı geçici başarıdır. Bu sebeple, ülkemiz bu süreci doğru algılamalı ve algılatmalıdır. Buna bağlı olarak bu durum fırsat olarak değerlendirilmelidir. Bu koşullarda gelişim için çalışılmalıdır. Aksi takdirde taşıma suyuyla değirmen dönmez.