Yazımın konusuna girmeden önce yeni yılın ülkemize ilk önce sağlık sonrasında mutluluk getirmesini dilerim. İnşallah hayırlı bir yıl olur. Ekol ifadesi, okul anlamında kullanılmaktadır. Fakat bunun sonucunu bir ürün olarak görmek ya da ifade etmek daha doğru olacaktır. Özellikle spor alanında çokça kullanılan; buna mukabil diğer alanlarda da kullanıldığına rastlanan bir kavramdır. Bunun yanında spor alanında her ülkenin hayalini kurduğu bir olgu olup, felsefe olarak tartışılması gereken bir konudur. Çünkü ekol olmak, benzersiz olmak, orijin olmak ya da özgün olmayı da yanında getirmektedir. Aslında ekol kaliteyle başlamaktadır. Kalite dediğimiz zaman, beş unsurdan bahsetmekte fayda var; işlevsellik, dayanıklılık(süreklilik, sürdürülebilirlik), farklılık, alakalı olma(Geçerlilik) ve tutarlılıktır(hedefle ilgisi olma). Yaşama uyarladığımızda da anlamlı olan budur zaten; siz planlı bir eylemi dayanıklı bir şekilde sürdürebiliyorsanız ekolu oluşturabiliyorsunuz demektir. Bu da eninde sonunda başarıyı getirecektir. İşte bizim stratejimiz tam da burada başlıyor.
Sporda bir nesil(kuşak) oluşturduğumuzda ekol olabilir miyiz? Bu soruya evet diyenler olabilir; ancak spor sistemlerini bilenler, ister spor felsefesi yönünden; ister spor sosyolojisi yönünden; isterse de spor sağlık ve hareket bilimleri yönünden baksınlar, bunun cevabının hayır olduğunu göreceklerdir. Bu noktada bir nesil değil; nesiller olması gerekmektedir. Dolayısıyla bunu sağlayabilmek için gündem takibini, toplumsal, bilimsel ve normatif değerler üzerinden tartışıp değerlendirme çok önemlidir. O zaman ekol dediğimizde bu sürecin başında bilimsel temeller gelmektedir. Bu sürecin akışını örneklerle açıklamak gerekirse; Alman ekolü dediğimizde, başlangıçta Guthmust, Jacop Doit, Simon, Jahn, Hollman, Hare gibi isimleri görmekteyiz. Bu isimlerle ekol başlar. Rus ekolü de Matmejew gibi isimle başlar. Bu kişilerin yetiştirdiği kişiler bilim adamı, yönetici, antrenör olmuş onların yetiştirdiği kişiler ise, sporcu olmuştur. Okuldan kastımız budur. Nesil, dediğimiz husus bu noktada ekole dönüşmektedir. Bugün baktığımızda birçok ülkede bunu görüyoruz. Önceki dönemlerde bu sürecin temelinde politeknik eğitimin olduğunu görmekteydik. Politeknik eğitim, üretimle kuramın(teorinin) birleştiği noktadır. Politeknik sistem, daha çok sosyalist rejimlerde görülmektedir. Bugün bu yapılabilir mi? Bunun en iyi çözümü özel sektör eğitim işbirliğidir. Fakat, ekol oluşturma sürecinin temeli toplam kalite yönetimine dayanmaktadır. Bir taşı o olguyla içselleşecek şekilde doğru seçmezseniz, bırakın ekolü tek yıl bile başarılı olunamayabilir. Saydığımız ekoller 1970’li yıllara ışık tutmuştur. Fakat 1970’li yıllar örneği bu açıdan biraz daha uzak kalabilir. Çünkü spor bilimlerinin dünyada ön plana çıktığı ilk yıllar diyebiliriz. O dönem bu süreçleri yönetmek ilkler olunduğundan çok kolay diye ifade edemesek bile, iyi çalışmayla, sonuç alınabiliyordu. Ancak son dönemlerde tüm taşları doğru koymanız gerekmektedir. Bir taşı, bir departmanın bile sistemin içinde hatalı olması ya da uzmanlardan oluşmaması, en az 2 yıl vakit kaybı demektir. O zaman şunu söylemekte fayda var; ekol olmak bir ekip çalışmasıdır. Tüm ekibinizin ortak gayeyi çok iyi anlaması gerekmektedir. Ve çok çalışmak gereklidir. Mesela; ülkemizde güreşte(Yaşar Erkan, Ahmet Kireççi, Yaşar Doğu vd.) bunu yakaladığımızı söyleyebilirim. Bazı dövüş sporlarında da bunu yakaladığımız yıllar(Haldun Alagaş ve arkasından gelen sporcularımız) olmuştu. Son yıllarda da cimnastik branşı tam anlamıyla ekol yolunda ilerliyor. Neden mi? Bakın şimdi anlatacaklarıma dikkat edin; Cimnastik Federasyonu’nda en az 5 kişi Avrupa ve Dünya Cimnastik Federasyonu teknik kurullarındadır. Yani bugün futbolda İFAB kurulunda Türkiye’ den bir kişi var mı? Yönetim kuruluna bakıyorsunuz hem akademik hem de uygulamada deneyime sahip en az 3 kişi sayabiliriz. Bu federasyon ekol olma yolunda ilerliyor. Olursa da gerçek bir ekol olacak. Bakın diğer başarılı olduğumuz federasyonlarda sadece başarılıyız. Ama cimnastikte ekole doğru gidiyoruz. Sadece bu kadar mı? Yine yüzme federasyonu da 5 yıl önce Bob Bowman’ ı danışman olarak getirdi. Benzer şekilde onlar da teknik kurullarında akademik ve deneyimi olan kişilere görev verdiler. Mesela bizim Mete Gazoz’ la okçulukta aldığımız başarılar vardı. Çoğu okuyucumuz hatırlar. Orada da birkaç unsurdan size bahsetmek istiyorum. Federasyon başkanı Abdullah Topaloğlu uzun zamandan bu yana bu görevi yürütüyor. Yöneticilik tecrübesi de bir hayli fazladır. Fakat bizim Türkiye Milli Olimpiyat Komite Başkanımız Prof. Dr. Uğur ERDENER aynı zamanda Dünya Okçuluk Federasyon Başkanı olduğunu da unutmayalım. Eski Türk tarihine baktığımızda aslında milletimiz ekol(Asımın nesli derler ya hani! Gerçekten de öyle) bir millettir. Güreş, Gökbörü, beyge, çöğen, kızkovar, kızbörü, atlı cirit, gürz, lobut, girya, okçuluk, matrak, tuluk, mangala gibi branşları tarih boyunca yapmışlar ve dünyaya örnek gösterilmişlerdir. Sağ olsunlar; Geleneksel Spor Federasyonumuz da görevini layıkıyla yerine getirerek bu sporlarımızı yaşatıyor. Türk tarihine hasır olan bozkurt(gökbörü – kökbörü) sporunun içeriğine baktığımızda çeşitli edebiyat ve tarihçilerimizin kaynaklarında da ön plana çıkmıştır. Geçen bilimsel makale araştırmalarımda karşıma çıktı. Sizle de paylaşmak istiyorum. Bundan 4000 yıl önce Türk Milleti kurtların av stratejisine benzeterek uygulamış oldukları kökbörü oyununu oynamışlardır. Ve bu saydığım sporların çoğunda ekoldürler. Çünkü bu sporları Osmanlı’ nın son dönemine kadar nesiller boyu sürdürmüşlerdir. Dünyada da öncü olmuşlardır. Bugün Cimnastik Federasyonumuzdaki sporcularımıza bakıldığında Şamiloğlu hareketi, Arıcan hareketi, Çolak hareketi, Çelen hareketi, Önder hareketi gibi birçok hareketi dünyaya öğreten ve gösteren nesilden bahsediyoruz. Dönemleri karşılaştırdığımızda ne kadar benzer dimi. Ekol budur. Tabi ki dünle bugün farklı. Dünün güneşiyle bugünün çamaşırı kurumaz. Bugünkü teknik ve bilim daha fazla uzmanlık(bilirkişilik) gerektirmektedir. Ampirik(Günlük, bilimden uzak, algısal ve deneyimsel) bilgilerle sonuca gidemezsiniz. Tarihsel sürece bakıldığında da bunların doğru ilerlediği Faik Üstünidman(Özidman), Selim Sırrı Tarcan, Nihat Yılbar günümüze kadar gelen bilimsel bir süreçte bunlar oldu. Başkanlık süreçleri de hem belirli bir sistemde gerçekleştirildi; hem de her gelen bir değer kattı. Bu spor dalı 1860 yılından bu yana belki de daha önce ilerleye ilerleye geldi. Bilmiyorum anlatabildim mi? Ekol(okul) olabilmek için ilk önce okulun gereklerini yerine getirmemiz gereklidir. Ülkemizde bu yolda ilerleyen bazı federasyonlar var. Diğerleri de bunun üzerinde çalışmalar yapması gerektiğini düşünüyorum. Yani tek bir sistem olmalıdır. Kulüpte uygulama böyle; burası okul değil, gibi ifadeler tarihe karışmıştır. Bilimdeki bilgiler sahada da geçerli olduğu gibi, sahadaki bilgilerde bilimde geçerlidir, denebilecek kadar tek bir sistem olmalıdır. Sürekli yenilenerek güncellenmelidir.
Ülke sporumuzda branş farketmeksizin başarılı olup bir şekilde kupayı alacağız değil; sporcular yetiştirip katılım sağlayacağız gözüyle bakan antrenörler, yöneticiler yetiştirmemiz gereklidir. Bu da saha bilgisi ve alan bilimselliğinden geçmektedir. Herkese sağlıklı, mutlu, spor ve egzersizle dolu günler dilerim.
Esenlikle kalın.