Ülkemizde tartışmasız en çok ilgi gören spor futboldur. Açıkçası tartışmaya da gerek yok. Fakat bu spor branşını geliştirmeye uğraş veriyor muyuz? Yoksa uğraş verir gibi mi yapıyoruz? Bence uğraştığımızı göstermek istiyorsak branşın özelliklerini ve faktörlerini doğru okumalıyız. Futbol 22 kişiyi en iyilerden kuranların mücadelesi halini aldı ne yazık ki. Bu mücadele araç değil, amaç haline dönüştü. Diyeceksiniz ki, tabiki en iyilerden kurulacak, kötü oyuncularla mı oynansın? Ama sadece transferle olmamalı bu süreç. Evet, en iyi oyuncularla oynansın hele süper ligin en iyi oyuncularla oynanması kadar doğal bir durum yok. Fakat oyunu bir uzman gözüyle doğru okumamız gerekli.
Peki, doğru okumaktan kastımız ne olabilir? Oyunun içerisinde yapılanlara bakmamız gereklidir. Öncelikle oyundaki varyasyonları görmemiz gerekli. Varyasyondan bahsetmek istediğim, oyun çeşitliliği. Tabi oyun çeşitliliği dediğimizde bunu defans ve atak olarak ya da müdafaa ve hücumdaki çeşitlilik olarak düşünmeliyiz. 14 Ağustos akşamı ülkemizin Beşiktaş Spor Kulübü VODAFONE ARENA STADYUMU’ nda çok başarılı bir organizasyona ev sahipliği yaptığı UEFA süper kupa mücadelesindeki oyuna baktığımızda bu çeşitliliği gördük diyebilirim. Hemen bir örnek vermek gerekirse, Chelsea takımı oyuna kendi sahasında müdafaa ile başladı. 10 dk. Sonrasında orta sahada kaptığı topları kanada yayarak Liverpool’ un ataklarını ilk yarı bitene kadar bozduğunu söyleyebilirim. Bu örneğe bağlı kalarak ilk yarı chelsea kendi sahasında bekleyip atak organizasyonu oluşturmaya çalışsaydı, böyle bir futbol ortaya çıkmayabilirdi.
Tabi hal böyle olunca, oyun zevki de yükseldi. Diğer bir unsur ise, Chelsea’ nin kanat oyuncusu Pulisic, Hazard gittikten sonra resmen o bölgede hakimiyet kuracak bir oyuncu gibi gözüküyor. Ama asıl ayrıntı bu oyuncunun Amerika Birleşik Devletleri gibi en fazla yüzde 1 – 3 oranlarda bu seviyelerde futbolcunun çıkacağı ülkeden bulunmasıdır. Maça başladığı mevki, ikinci iyi oynadığı mevki olması da teknik bir uzmanlığı ortaya koyuyor. Tabi bu durum oyun okunması ve ortaya iyi oyuncudan daha çok, bir takım oyunun çıkması. Kısacası her iki takımda iyi oyuncularının yanında iyi takım oldukları için bu futbolu ortaya koydular. İkinci yarı ise, çok farklı bir hamle geldi. Bu defa ortaya KLOPP çıktı. Lampard’ ın uyguladığı taktiğe karşılık Firmino oyuna girince, Sala ve Mane’yi destekledi. Sırtı dönük ve ceza sahası içerisini karıştırdığında Liverpool oyunu karşı tarafa yığdı diyebiliriz. İki teknik adam hamlesi izledik. Birinci hamle oyuncu almadan farklı bir strateji ile uygulandı. Diğeri ise, firmino hamlesi. Firmino maçı bu kadar etkileyebilecek kalitede mi? Evet. Ancak sahadakilerden çok üstte bir oyuncu mu? Hayır. Fakat, oyunun chelsea sahasına yığılmasında etkili oldu mu? Evet. Bu noktada en büyük etkisi topu ceza alanına yaklaştırarak takımın içeri girmesini sağladı. Böylelikle Chelsea savunmasının hata yapmasına neden oldu.
Oyun okumaktan kastımız bu.
Doğru oyuncuyu doğru yerde ve zamanda kullanabilir olmak. Bir kıyas yapmak gerekirse; iki takımda sezon başında ve oyun hızları dikkatinizi çekti mi? Evet, yıllardan bu yana yapamadığımız bir ayrıntı da bu. Oyun hızımız. Oyun hızı benim düşünceme göre sadece kondisyonla açıklanamaz. Aynı zamanda beceri, top kontrolü, doğru pas, bitiricilik, özel koordinasyonda oyun hızını etkilemektedir. Evet kondisyon önemli bir etmendir. Ancak tek başına yeterli değildir. O kondisyonu teknik ve taktikle bütünleştiremezseniz, oyun hızınız ve sporcuların oyunları algılama hızı yavaşlamaktadır. Kısacası ülke sporcularımızın genelinde bu mevcut, öğrenme ve algılama hızımız yavaş. Bunun tek sebebi var. Yetersiz antrenman… Antrenman dendiğinde malesef hemen aklımıza kondisyon ve o 3 aylık dilimde yapılanlar geliyor. Altyapıdan sporcularımız yetersiz tekrar ve yetersiz taktik uygulamayla geliyorlar. Hocalarımız bunları öğretmiyor yaaa diyenler var, biliyorum. Ama asıl sorun alt yapıdan gelen çocuklarımız eğitim spor aile üçgeninde bu işlere az vakit ayırdığından üzülerek söylemek gerekir ki, tekrar ve uygulamalarının eksik olmasıdır. İşte malesef bunun adı öğrenme olmuyor. Çocuk bazı uygulamaları kısmen algılamış oluyor sadece… Büyüdüğünde de bu eksiklerle bu platformlara geliyor.
Diğer bir unsur ise, yıllardır Tuğrul AKŞAR, Kutlu MERİH, Sabahattin DEVECİOĞLU, Cem DİZDAR gibi yazar, yorumcu ve akademisyenlerin söylediklerine kulaklarını tıkayan duymazdan gelen idareciler. Transferi şampiyon olmak; iyi oyuncuları ise, takım olmak zanneden düşüncedir. Oysaki, süreç alttan üste doğru gitmektedir. Alttan gelen sporcu ne kadar dolu gelirse, başarı da o kadar sürekli ve kolay oluyor. Başarıda sürekliliği yakalayarak üst düzey olmamız için bilançomuza göre hareket ederek, alt yapı, araştırma ve bilime önem vermeliyiz. Sağlıklı, mutlu ve sporla dolu haftalar dilerim.
Esenlikle kalın…