Yerel, merkezi olmayan daha küçük il, ilçe, kasabadan oluşan insan kitlesinin oluştuğu küçük toplumdur. Bir ülkede merkezi yönetimin ulaşmadığı ya da küçük istatistiklere girmediği ihtiyaçların; yerine getirilmesi için oluşturulan yerinden yönetim şeklidir. Ülkelerde her ne kadar değişik yönetim şekilleri olsa da yerel yönetimin ya da küçük verilerin, küçük toplumsal istatistiklere yönelik bir takım ihtiyaçların karşılanması gerekmektedir. Aslında büyük istatistiklerle hareket eden ülkelerin yerel sistemlerin bu süreçte daha çok sosyolojik ve psikolojik olguların üzerine çıkmadığını söylemekte fayda var. Sosyolojik ve psikolojik olguların da önemli olduğunu belirtmeliyim. Ancak, ne kadar önemli olsa da yerel yönetimlere de diğer olgularda önemli görevler düştüğünü düşünenlerdenim.
Özellikle bir kentin eğitim, spor, kültür ve sanat etkinlikleri yerel üzerinden hareket edebilir. Hemen aklıma Pasi Sahlberg’ in küçük veri(küçük istatistik) sözcüğü gelmekte… Pasi Sahlberg, Uluslararası niteliğe sahip Üniversitelerde görev yapan bir akademisyen. Alanı eğitim yönetimi… Tabi bunun yanında bir çok alanda eğitim ve kürsüleri olan bir profesör. Eğitimde Kanada ve Finlandiya sistemini anlatan bir kişidir. Kanada, İzlanda, Finlandiya, Hollanda, İsviçre gibi ülkelere şöyle bir göz gezdirdiğinizde en önemli özelliklerinin, küçük verilere önem vermeleri olduğunu görürsünüz. Kısacası toplumu küçük birimlere ayırarak bu birimler üzerinden hareket eden bir yapı olduğu görülmektedir. Küçük verilere ayırma işlemini İsveç ve İsviçre’ nin pilot bölge ve yetenek seçimlerinden hareket ettiğini görürken; İzlanda ve Finlandiya’ nın ise, psişik faktörlerden hareket ettiğini vurgulamakta fayda var. Amerika’ da bilgi üretiminin yoğunluğundan kaynaklı bir gelişim olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu bilgi birikimini kolejlerde yoğun bir yapıda yaşatan süreç belirli alanlarda sıkıştığını söylemeden geçemeyiz. Çin, Rusya vb. ülkelerde klasik Weber tekniği ile uygulamaların daha otokratik boyutlarda olduğunu belirtmeliyim. Günümüzde bu süreçlerin içerisine yerel rüzgarı estiren ülkelerin psikolojik ve sosyolojik boyutları bakımından daha başarılı olduğunu belirtmek gereklidir. Ülkemizde de buna benzer pilot uygulamaları özellikle spor açısından uygulayan illerin varlığından söz edebiliriz. Örneğin; güreşte Samsun, cimnastikte Bolu, futbolda Altınordu, Rüzgar Sörfü İzmir, Kocaeli Buz Pateni, Bursa Tenis gibi branş çeşitliliği ve kurdukları tesisleri ön plana çıkan illerdir.
Görüldüğü üzere uygulamaların çoğuna bakıldığında yerel bazlı bir etkinlikten bahsetmek mümkün. Bu süreci yönetmek ise, her ne kadar merkezden yönetim söz konusuysa da, yerel yönetimin de bunu yerel noktada hem lojistik destek hem de pazarlamasını ön plana çıkarmasında fayda vardır. Bu etkinliklerde günü kurtaracak faaliyetlerden ziyade, süreklilik ve alt yapı oluşturacak ve sonuca ulaşılabilecek faaliyetleri ön plana çıkarmak gereklidir. Zaten toplam kalite süreci de bu noktadan hareketle başlamaktadır. Mevcut ön plana çıkmış, gösteri organizasyonları ve kulüpler desteklenmelidir. Okul sporlarına lojistik destekler sağlanıp, destek ve sonucunda teşviklerle daha cazip hale getirilmelidir. Organizasyonlar ailelerin, öğrencilerin adil oyun ve erdemlik(fair play) ruhu içerisinde karşılaşmaları izlediği hale dönüştürülmesi gerekmektedir. Toplam kalite yönetiminden bahsedebilmek ve sonucunda markalaşabilmek için, önce doğru materyal ve metod, düşünce geliştirme yöntemleri(Tümden gelimden yola çıkarak tüme varım) sonrasında doğru insan kaynağının ortaya çıkarılması gerekli. Kalitenin oluşturulmasında yerel gücün desteği mutlaka olmalıdır. Aksi takdirde merkezden gelen etkinin tesiriyle bu süreçte ne insan kaynağı ne de gerekli organizasyon standartlarının yerine getirilmesi mümkün değildir. Bunu beklemenin de doğru bir yaklaşım olmadığını gönül rahatlığıyla belirtebilirim.
Tabi hep yerel yönetimlerin yaptıkları ve yapacaklarından bahsettim. Aslında bir o kadar da icraat noktalarının yapması gerekenler var. Kulüpler, dernekler ve diğer sivil toplum kuruluşları da bu noktada yönlendirildikten sonra “hazırcılıktan” uzak durmalılar. Özellikle tümden gelim yöntemini kullanarak hazır sporcu, hazır sanatçı mantığıyla bu süreçlerin gelişmesi mümkün değildir. “Bir kent olarak siz kendi değerlerinizi oluşturmanız gerekmektedir.” Bu değerleri oluşturduktan sonra yerel yönetim bu sürecin lojistik noktasını sağlayabilir. Ne yazık ki, günümüzde sivil örgütlerde her şeyi yerel yönetimlerden bekleme gibi yanlış bir düşünce hakim. Bu konuyu doğru bulmuyorum. Bu noktada Yerel Yönetimler de böyle yönlendirilmeler içerisinde olmamalıdır. Bir kent kendi değerleriyle ve kendi tanıtım anlayışıyla ayakta durmalıdır. Bu, sporcu, sanatçı ve diğer kültürel faaliyetler açısından da geçerlidir. Bu süreçler ancak bu şekilde yapılandırıldığında sürdürülebilirlik ve Toplam Kaliteden bahsedebiliriz.
Herkese sağlıklı, mutlu ve esenlik dolu haftalar dilerim.